Haftalardır yazarlarımızdan Mehmet Ali Çetinkaya ve Orhan Kemal Erkılıç’tan Gençlerbirliği ile ilgili içinde sert ifadeler geçen “Kendinize gelin” yazısı bekliyorum. Özhan Yüksel’in de takım kötü gidince yazmama huyu depreşince iş bana düştü. Basından, camiadan takımın oynadığı kötü futbolla ilgili sert eleştiriler gelmeyince de Beştepe’de her zaman olduğu gibi “Bize bir şey olmaz” havası bir türlü dağılmadı.
Gençlerbirliği bugün ligin son sıralarına demir atmadı ise bunun tek sebebi alt sıralardaki takımların oldukça kötü olmasından ve sürekli puan kaybetmelerinden başka bir şey değil. Ne Eskişehir’den ne Mersin İdmanyurdu’ndan ne de Sivasspor’dan daha iyi futbol oynadığı için tehlikenin tam içinde değiliz o kadar. Belki de tam içindeyiz de biz farkında değiliz. Bilemiyorum.
Taraftarın bu sezon keyif alarak izlediği bir maçı hatırlamıyorum. Hoca olup olmadığı belli olmayan Baxter yönetiminde sahaya çıkılan Çaykur Rizespor ve Antalyaspor maçında futbola benzer bir şey oynadı takım o kadar. Onun haricinde her hafta türlü bahanelerin ardına sığınarak kötü futbolu, mağlubiyetler görmezden geldik. Çok açık ve net bir tablo var ortada. Gençlerbirliği futbol oynamıyor. Oynamaya da niyeti yok gibi.
Kulübün uyguladığı hatalı transfer politikasını defalarca eleştirdim. Eleştirmeye de devam edeceğim. Süper Ligde bir kulüp Figüran Kahvesine girip “Sen, sen, sen gel” der gibi oyuncu alamaz. Alırsa sonuçları böyle olur. Ancak şu anki durum transferleri eleştirmekten çok takımı toptan eleştirmeyi gerektiriyor.
Mehmet Özdilek, Gençlerbirliği’nden gittiğinden bu yana tekrar takımın başına geçmesini en çok isteyenlerden biriydim. Geldiğinde de en çok sevinen, en çok umutlananlardan biri oldum. Önceki gelişindeki takımdaki değişikliği hayal ettikçe birkaç hafta içinde keyifli futbol seyredebileceğimi düşünmeye başlamıştım.
Olmadı. Mehmet hoca geldiğinden bu yana performansında üzerine koyan bir futbolcuyu göremedim. Ne İrfan geçen seneki İrfan ne El Kabir geçen seneki El Kabir. Milli maça kadar Çalık bile geçen sezonki performansından uzaktı. Takımın kondisyonunun düşük olduğunu, Baxter’ın kötü bir hazırlık dönemi geçirttiğinin farkındayım. Bunun için yoğun mesai harcadığını da en iyi gözlemleyenlerden biriyim. Artık takım sahada 90 dakika mücadele edebiliyor da ne değişiyor?
Mersin İdmanyurdu’ndan 77. dakikada, Trabzonspor’dan ve Akhisar’dan 90. dakikada gol yiyip puanları kaybediyoruz. Oyuncuların güçlerinin kalmaması yüzünden kaybedilen puanlar devri, Mehmet hocanın skor korumak için yaptığı enteresan oyuncu değişikleri devrine döndü.
Osmanlıspor maçı El Kabir – Hikmet değişikliği, Konyaspor maçı İrfan -Dimitriadis değişikliği, Mersin İdmanyurdu maçı Landel – Guido değişikliği, Trabzonspor maçı Berat – Atabey değişikliği. Bunlar hep karşılaşmanın 90.dakikasında gerçekleşiyor. Bir hocanın 90. dakikada oyuncu değiştirmesinde bildiğim iki neden var. Ya skoru korumak ya da oyuncuyu oynatarak maç primini tam almasını sağlamak. Mehmet Özdilek maç primi gibi ucuz hesaplar yapmayacağına göre skoru korumak için yapılan değişiklikler olduğu aşikar. Peki koruyabiliyor mu? Hayır.
Osmanlıspor maçı sonrası basın toplantısında Mehmet Hoca’ya El Kabir – Hikmet değişikliğini “2.golü atamıyoruz bari 1’i koruyalım” diye mi yaptığını sormuştum. Kazandığı maç sonrası bunun doğru olduğunu savunmuştu. Mersin İdmanyurdu maçının 77. dakikasında El Kabir – Doğa değişikliğinden hemen sonra golü yiyerek maçı kaybettik. Sahada maçı tekrar çevirecek adam da kalmamıştı üstelik. Ona rağmen Özdilek’in beraberlikten memnunmuşçasına 90. dakikada oyuncu değiştirmesini ben anlayamıyorum.
Gelelim Trabzonspor maçına. Kaybetmeyi hak etmediğimiz düşünülen maçta kaç pozisyon üretebildik? Berat’ın dışarı giden kafa vuruşu, İrfan’ın bencilliği ile yarattığı pozisyon, Landel’in dışarı vurduğu şut haricinde kazanmak için ne yaptı Gençlerbirliği? Hiçbir şey. Mehmet hoca sahada o kadar gezinen adam var iken kaleye direk gidebilen tek oyuncu gibi görünen İrfan’ı oyundan alıp yerine Doğa’yı oyuna soktu. Mehmet hocanın “Trabzon’dan 1 puan almak kıymetlidir” diye düşünmesini savunmasam da anlayabiliyorum. Ancak 90. dakikada Berat’ı oyundan alıp Atabey’i almanın manasını anlayamıyorum? 1 puan iyi mi diyoruz yoksa gol mü atmak istiyoruz?
Akhisar maçında olduğu gibi son dakikada üstelik Mersin maçının kopyası gibi oyuncu değişikliği yapılır yapılmaz Gençlerbirliği golü kalesinde gördü.
Stancu, İrfan, El Kabir, Tomiç, Landel gibi hızlı elemanları olan bir takımın deplasmanda halen galip gelememesini içime sindiremiyorum. Oyunculara bireysel olarak baktığımızda memleketin en iyi ileri uçlarından birine sahip iken neden gol atmada bu kadar kısır kaldığımızı anlayamıyorum. Oyuncular mı kendilerine çeki düzen verecekler yoksa Mehmet Özdilek başka alternatifler mi deneyecek bilmiyorum.
Bildiğim şu, bu gidiş pek hayırlı değil.
Devre arasında transfer yaparız, ikinci yarı kurtarırız mantığından da oldu bitti nefret ediyorum. Şimdiden listeler havalarda uçuşuyor. Gönderilecekler, getirilecekler bir ton. Sezon başında alınan adamı nasıl oynadığını bile anlamadan gönderen devre arasında şansına bir Vleminckx, bir El Kabir transfer ederek yükselişe geçen bir takım oldu Gençlerbirliği.
Ya devre arasında alınan isimler bu sefer Figüranlar Kahvesinden alınan oyuncular gibi çıkarsa. Ya ülkeye, şehre, takıma alışamaz ise. Ya bu sefer İlhan Cavcav’ın şansı yaver gitmez ise.
Bu kulübün sorunların içinden çıkacak alternatifleri içinde saklı. Merak eden açıp geçen sene kupada oynanan Konya maçını izlesin. Altyapıdan çıkan çocuklar ile tarih yazmıştı sahada Gençlerbirliği. Kulüpte istendiği kadar “Küme düşüyorduk” geyiği yapılsın, benim son yıllarda en keyifle seyrettiğim Gençlerbirliği, geçen senenin ilk yarısındaki takım idi.
Bu sene 7-8 transfer ile o futbolun onda birini kimse göremiyor ise herkes şapkasını bir önüne koyup hata nerede diye bir düşünsün.
Geçen sene o futbolu sergileyen futbolcular da bir otursunlar, geçen seneki halleri ile bu seneki hallerini bir analiz etsinler.