Osmanlıspor maçı için tribündeki yerimizi almadan önce, 10 Ekim 2015 saat 10.04’de gerçekleştirilen ve 102 kişinin hayatını kaybettiği intihar saldırısının yapıldığı TCDD Garı’nın önündeydik. Daha 15 gün önce bu alanda 102 kişinin canını kaybetmiş olması ve buna rağmen hayatın olağanca hızıyla devam ediyor olması oldukça garipti!
Patlamanın olduğu yere 800 metre uzakta bulunan Alkaralar’ın toplandığı C Blok’taki yerimizi aldıktan sonra intihar saldırısını protesto etmek için, üzerlerinde “Ankara 10.04”, “Barış Kazanacak”, “İyi Değiliz, İyi Olmayacağız” yazan kâğıt pankartlar açıldı. 4 dakika sonra polisler gelip kâğıtları aldılar ve gittiler.
10. dakikada tekrar geldiler ve pankartlarda bir sorun olmadığını ama içeriye nasıl sokulduğunu öğrenmek istediklerini söylediler ve gittiler. O an, 90 dakika boyunca sahadan bizim bloğu “göz hapsinde” tutacaklarının farkında değildik elbet. Topun Gençlik Parkı tarafındaki kale arkasına doğru gittiği her pozisyonda polislerle göz göze gelmek garip bir deneyimdi doğrusu. Bu yüzden bir türlü maça konsantre olamıyorduk.
Bu hengâmede fark edebildiğimiz tek şey, uzunca bir aradan sonra Landel’in sahada yerini almasıydı. Orta sahada basan ve top çıkartmaya çalışan birinin olması takım için olumluydu. Alkaralar, Stancu, El Kabir ve İrfan sayesinde organize ataklar geliştirmeye çalışırken, Osmanlıspor beklediğimizden oldukça kötü bir oyun sergiliyordu.
31. dakikada Djalma’nın köşe atışında Ante’nin attığı golle havalara uçtuk. Şansımıza gol, bizim bloğa çevrilmiş gözlerin bulunduğu kaleye değil de diğerine atılmıştı. Bu yüzden doyasıya sevindik!
Golden sonra İrfan’ın klas çalımları sonrasında çektiği şutun dışarıya gitmesi, ikinci yarıda El Kabir’in nefis vuruşunun kaleci tarafından çıkarılışını ve Hopf’un çaprazdan gelen şutu dışarı çelişini izledik.
Maçın son dakikalarında Gençlerbirliği iyice kendi sahasına gömüldü ve Osmanlıspor’u karşılamaya çalıştı. Bir yandan sahada yaşanan bu gergin anları takip ederken (evet yine şanslıydık ki diğer kalede yaşanıyordu aksiyon) bir yandan da polislerin göz hapsi ve aşağıdaki hareketliliklerinden ötürü geriliyorduk. Bitiş düdüğünden sonra takımın tribünlere gelmesi ve çekilen üçlü ile eğlendikten sonra çıkışa doğru hareketlendik. Kapıda çevik kuvvetin, tribünü teker teker boşalttığını gördük ve bu arada 3 arkadaşımız gözaltına alındı. Şans bu ya, yanımızda avukat arkadaşımız Alper de vardı ve onlara eşlik etti.
Yaklaşık 2 saat sonra her birine işledikleri “kabahat” nedeniyle 208’er lira para cezası verildiğini öğrendik.
Sonrasında bol bol yaşananları konuştuk. Amacı, 102 kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırıyı protesto etmek olan ve sadece “barış” isteyen insanların, 90 dakika boyunca göz hapsinde tutulmasına, maç sonu onlarca çevik kuvvet polisi tarafından gözaltına alınmasına ve yazılanlarda suç sayılacak hiçbir şey olmadığı için, “kabahatten” 208’er lira ceza verilmesini bir türlü anlamlandıramadık.
Pazar sabahı uyandığımızda açılan pankartlar ve yaşananlar gazete manşetlerindeydi ve hepsi, üstte bahsettiğim anlamsızlığı dillendiriyordu!
Neyse ki, amaç ve pankartta yazılan açık ve netti: “Barış Kazanacak!”