Kısa bir süre deplasman yapma fikri üzerinde yoğunlaşsak da, bu fikir gerçeğe dönüşmedi ve yönümüzü Tanıl Abilerdeki deplasman tribünümüze çevirdik.
Mehmet Özdilek, hastalığı nedeniyle sahada yerini alamayan kaleci Hopf dışında, Beşiktaş maçında oynayan ilk 11’i aynen Akhisar karşısında sahaya sürdü. Maçın başında Akhisar’ın bulduğu ama değerlendiremediği birkaç ciddi pozisyon dışında, 90 dakika boyunca vasatı aşmayan bir tempoda orta saha mücadelesi izledik.
En önde El Kabir ve Stancu gibi iki tane önemli gol ayağı olmasına rağmen, maç boyunca kanatlardan ve ortadan bir türlü onları besleyecek topların taşınamaması, organize atak geliştirilememesi ve ataklara yeterince desteğin verilememesi, Alkaralar için maçın en iyi ihtimalinin beraberlik olduğunu gösteriyordu. Bir de buna Akhisar’ın pozisyon üretmesine rağmen son vuruşlardaki etkisizliği eklenince golsüz beraberlik kaçınılmaz görünüyordu. Ama son uzatma dakikası içerisinde, acemice rakibe hediye edilen serbest vuruş şansının devamında filelere giden gol, bir puan olasılığını da buharlaştırdı.
Kırmızı-Siyahlılar bu sezon ilk kez gol yollarında bu kadar etkisiz göründüler ve gol atamadılar. 6 haftada kazanılan 4 puan, Gençlerbirliği’nin 44 sezonluk “Süper Lig” geçmişinin en kötü 4. sezonu olarak tarihe yazıldı ve önümüzdeki Kayserispor, Galatasaray ve Osmanlıspor maçlarının önemini kat ve kart arttırdı.
Maçın orta hakemi Volkan Bayarslan’a da bir parantez açmak gerek çünkü Bayarslan, ülke futbolunda alışık olmadığımız bir şekilde, 90 dakika boyunca sürekli avantaj kuralını uygulamaya çalıştı ve gördüğünü çalan, otoriter bir hakemlik gösterdi. Sanırım son zamanlarda izlediğim en iyi hakemdi.