Maç öncesinde Tanıl abiyle aklımızda, ilk 3 haftada sıfır çeken ve sadece bir gol atan Bursaspor’un “ölümüne oynayacağı” geçiyordu. Bu yüzden maçtan çok da büyük bir beklentimiz yoktu.
Fakat maç başlayınca Bursaspor’un beklediğimizden çok kötü oynadığına şahit olup, bir şeyler yapabileceğimizi düşünmeye başladık. Pozisyonsuz geçen ilk yarıda El Kabir’in sağ çaprazdan kaleye gönderdiği güzel şutu, Mert’in dışarı çelişini izledikten sonra Tanıl Abiyle birbirimize bakıp “kaleci!” dedik. İlk yarının sonlarına doğru Bursaspor’un “olmayan” penaltıdan attığı golle ise devreyi geride tamamladık.
İkinci yarı El Kabir’in bir diğer güzel şutunu yine Mert’in kurtarması üzerine, “kaleci farkı” diye bir twit attım. O ana kadar sanırım Hopf’un kalesine penaltı şutu dışında şut gelmemişti!
Sonrasında Hopf’un hatasıyla bir gol yedik, akabinde (kaleci hatasını da barındıran) bir başka gol daha yedik ve tek oyun kurucumuz olan ve “aklımızla oynamamızı sağlayan” İrfan’ın oyundan alınışı ile birlikte maçı kafamızda da bitirdik. El Kabir’in son anlarda attığı gol ise sadece gol averajımızı bir arttırmaya yetti o kadar.
İskoç teknik adam Stuart Baxter ve kaleci antrenörü oğlunun, Alkaralar’daki kısa kariyerleri boyunca, yeni kaleci Hopf yerine bir önceki sezon çok kötü bir performans sergileyen Ferhat’ı oynatması kafamızda büyük soru işaretleri yaratmıştı. Sonrasında İskoç hocanın, İsveçli kalecinin Ferhat’tan bile kötü olduğu ve bir önceki takımı Kaiser Chiefs’in kalecini istediğini işitmiştik. Fakat Hopf’un Kasımpaşa maçında yaptığı nefis kurtarışların 3 puanı getirmesi, birçok kişi tarafından Baxter’ın gönderilmesinin onaylanmasına sebebiyet vermişti. Fakat bugünkü maç, üçüncü kalecimizin beklenenden iyi çıkmaması ya da ilk iki kalecimizin sonraki maçlarda beklenmeyen işlere imzalarını atmaması durumunda, ilk devrenin sonuna kadar çok acı çekeceğimizi sanırım kanıtladı.