Maçın tarihi yaklaştıkça, kâğıt bilet uygulaması yapılacağı için, (Passolig boykotu nedeniyle) bu sezon ilk kez tribünde yerini alacak olan Gençlerbirliği taraftarlarının heyecanı görülmeye değerdi. Tüm taraftar gruplarının sosyal medyada kenetlenerek, taraftarları maça çağırması, fikir alışverişinde bulunulması ve afişler hazırlayıp isteyenin çıktı alıp Ankara sokaklarına asmalarını sağlamaları gibi birçok güzel işe imza atıldı. (Maçtan sonra da elimizde kalan en güzel şeyler de bunlar olacaktı.)
Maçtan 1,5 saat önce 19 Mayıs’ta buluşup biraz laklak ettik ve uzun bir aradan sonra tribündeki yerimizi aldık. Tanıl abi, “80-84’den sonra ilk kez bu kadar süre tribünden ayrı kaldım” derken, ben, “televizyonun iki boyutuna alıştıktan sonra, kaleyi üç boyutlu görmek bile bir tuhaf geldi” diyordum. Tribündeki dostlarla hasret gidermek de pek güzel geldi.
Maç başladığında Bursaspor beklediğimiz gibi baskı kurdu. 7. dakikada topun direkten dönmesi Kırmızı-Siyahlılar için şans anıydı. 10 dakikalık baskının kırılmasının ardından 14. dakikada kullanılan köşe atışı öncesi Saygına’a dönüp, “Petroviç atar!” dedim. Saygın “ne zaman kornerden gol attı?” dedi güldü. Orta geldi, El Kabir indirdi ve Petrovic dokundu! Tribün bayram yerine döndü!
Golden sonra Alkaralar, Hleb, İrfan, Petrovic ve El Kabir’in önderliğinde sakin ve paslı oynamaya başladılar. Bursaspor’a pozisyon verilmeyen dakikalarda, İrfan’ın kanattan nefis pasını El Kabir’in aşırtma topu fileleri bulduğunda, tribündeki lezzeti duble duble artıyordu!
İlk yarının uzatma anlarında maçtan kopmuş bir şekilde tribünde eğlenirken, Uğur’un, bize en uzak köşede 2. sarıdan atıldığını görüp şaşkına döndük. Televizyon başındakilerden, “çok ağır karar” bilgisine ulaştığımızda coşku, yerini can sıkıntısına bıraktı!
Bursaspor’a sihirli bir değnek değmişti!
45 dakika gibi uzun bir süre 10 kişi oynanacaksa, topu sürekli ileriye şişirerek, rakibe atak tazeleme şansı vermek yerine, topu ayakta tutup zaman geçirmek ve ileri çıkmış rakibin arkasına kaçan adamları beslemek gerekiyordu. Kadroda Hleb, İrfan ve Petrovic topu tutabilecek, El Kabir’de arkaya kaçabilecek oyunculardı. Buna rağmen özellikle kaleci Ferhat’ın gereksiz zaman geçirme çabaları ve sürekli oyunu şişirerek kurma isteği, bitmek bilmez bir şekilde atak yememizi sağladı.
İlk golü bu toz dumanın arasında yedik. Golden sonra takım en başta oynaması gerektiği gibi topu ayakta tutup, arkaya pas çıkararak oynamaya çalıştı. Ama bu sefer de savunma güvenliği unutuldu! 73’de Kırmızıların kullandığı serbest atış sonrası, 2’ye 1 yakalanılması büyük bir skandaldı!
Golden sonra Volkan Şen’in önce Bursa tribününe, ardından basına pozlar vermesi, hakemin aheste aheste yanına gelip onu maç oynamaya davet etmesi, Volkan’ın el kol hareketleriyle ‘geliyoruz işte ne aceleniz var?’ sorusu eşliğinde usul usul sahayı adımlaması ve son anda Bursa yedek kulübesini unuttuğunu fark edip, hasret gidermesi tam 5 dakika sürdü! Ve bir kart bile görmedi.
Bu sahne, maçın devamında bir numara olmayacağının ispatıydı.
Hakemin itirazdan Sedat’ı direk oyundan atması ve Ferhat’ın bir kere daha çalıma kalkışıp beklediği golü yemesiyle maç sürpriz olmadan bitti.
Tribünleri boşaltırken aklımızda sadece, Uğur’un oyundan atılmasının sinir bozukluğu asılı kalmıştı!