Öncelikle; Türkçe'de Kabir diye telafuz edilip yazılan kelime mezar anlamına gelse de, orijinalde okunuşu "kebiir" olan kelimenin Arapçadaki anlamı, büyük, harika, mükemmel, müthiş.
Mesut Bakkal, Erciyes maçını, 4 golle kazanan takımın aynısını, Fenerbahçe karşısında sahaya sürdü.
İlk dakikalarda Fenerbahçe daha etkili görünüyordu, özellikle 14. dakikada Ramazan’ın elinden kaçırdığı top hepimizin yüreğini ağzına getirdi. Neyse ki, hızlı hamlelerle defans ve kaleci gole izin vermediler.
Bu dakikalarda Tanıl abiyle, Galatsrayfenerbeşktaş’a karşı ancak, ya çok iyi kontra yaparak ya da uzaktan şut çekerek gol bulabileceğimizi konuşuyorduk. Derken Guido’nun hiç beklenmedik şutu ve Volkan’ın güzel kurtarışını izledik.
Bu pozisyonun ardından yaklaşık 20 dakika orta saha mücadelesi vardı sahada. Takımın diri olmasından, rakibe pozisyon vermemesinden ve sürekli ileriye çıkma çabalarından ötürü oyundan son derece memnunduk.
37’de hızlı bir çıkışın ardından Hakan’ın Petrovic’in önüne yuvarladığı topa, Sırp oyuncunun tam 90’a giden şutunu kondurmasını, büyük bir şaşkınlık, hayranlık ve “gooooooool!” sesleriyle takip ettik. Petroviç hayatının golünü atmıştı!
İkinci yarı başlarken muhtemelen birçok kişi Alkaralar’ın skoru korumak için geriye yaslanacağını düşüyordu. Oysa kırmızı-siyahlıların hiç de öyle bir niyetleri yoktu. İkinci yarının hemen başında Hakan’ın yerden pasına El Kabir’in dokunamaması, ardından hızlı kullanılan serbest atışta yine El Kabir’in çaprazdan şutunun direğin dibine çarpıp dışarı çıkmasını, “inşallah bu pozisyonları aramayız” diye izledik. Derken Caner’in ortası ve Mehmet Topal’ın kafasıyla skorun eşitlenişine şahit olduk.
Yenilen golden sonra da Gençlerbirlikliler golü düşünmeye devam ediyorlardı. Volkan’ın hatası ile ceza alanı içinde Guido’nun önüne düşen topa kondurulan şutun rakip oyuncuya çarpıp dışarı çıkışını “ahlar vahlar ve yuhlarla” izliyorduk!
Bu arada Fenerbahçeliler de galibiyet golü için yükleniyorlardı ama hem Ramazan, hem de defans gole izin vermiyordu. Normal sürenin bitimine 3 dakika kala, El Kabir’in diğer kanatta bulunan Gosso’dan top istemesi ve Fil Dişili oyuncunun nefis ortasına kondurduğu kafa vuruşu ile bizleri bir kere daha havalara uçurdu.
Golden sonra Fenerbahçeliler 2 tane pozisyon ürettiler ama yine Ramazan ve defans başarılı bir şekilde savuşturdular.
Böylece, Galatsrayfenerbeşktaş’a karşı 27 Aralık 2013’te kazandığımız Beşiktaş maçından sonra ilk kez galip geldik. Ama bu maçın bence en önemli özelliği takımın 90 dakika, geriye yaslanmadan, ezilmeden, sürekli golü düşünerek oynamasıydı. Elbette bunun en büyük nedeni de Youla’dan bu yana, ilk kez sahada, rakip defansta korku yaratan ve hallaç pamuğu gibi dağıtan bir oyuncunun yer almasıydı. Hatta ilk yarıda rakip defans tarafından itilip kakılmasına ve fauller es geçilmesine rağmen El Kabir, hiç yılmadan sürekli olarak, topu rakip filelere göndermek için savaşıp durdu. Maçın sonlarında kendisine yapılan peş peşe fauller de Fenerbahçeli oyuncular üzerinde kurduğu baskıyı kanıtlıyordu.
El Kabir galibiyet açısından maçın adamı olsa da, tüm takım elinden geldiğince çok iyi mücadele etti. Dün ortaya koyulan futbolla bu takımın, ligde ve kupada yenemeyeceği hiçbir takım yok. Hele bir de Stancu ve İrfan takıma eklenince!