Futbolun duayen ismi İlhan Cavcav, tıpkı bir kasabın etten anladığı, manavın meyveyi bildiği ve iyi bir terzinin kumaştan anladığı gibi seçer, çıkarır daha bıyıkları çıkmamış yetenekli gençleri toprak sahadan.
37 yıldır yönettiği kulüp bir “bakkal”a benzer zaman zaman. Gençlerbirliği’nde bozulan yağlar atılır, son kullanma tarihi geçmiş peynirler kapı dışarı edilir. Arada iyiler de gözden kaçar. Hakkıdır pek çok şey, Türkiye’nin en farklı “bakkal”ını yani kulübünü oluşturmuştur zekasıyla. Ayrıca bir liderdir Cavcav, inattır, bildiğini okur; sevmediğini şutlar, gözünün tuttuğu olursa sağında, solunda ona yer açar. “Bakkal”da ne zaman bir ihtiyaç olsa günübirlik ona anahtarı verir, kasayı teslim eder. O da gelir birkaç saat takılır, sonra anahtarı iaede eder.
Bazıları da var ki, ispiyoncudur, şikayetçidir, yalancıdır… Adamcağızın zihnini karalar; sonra doğru söyleyenleri de duymaz hale getirirler.
Bir de “bakkal”ın müdavimleri vardır. Onlar ayrıcalıklıdır, alışverişlerini bile veresiye yapar, ceplerini de doldurur çıkarlar.
Duayen Cavcav kime inanacağını, kimi dinleyeceğini şaşırmıştır aslında ama bunu da kabul etmez. Artık kurduğu mükemmel sistem, önemli arızalar vermektedir. “Bakkal” zarar etmiyordur ama kâr da edemez hale gelmiştir. Tıpkı ‘büyük’ bir futbol kulübü gibi!.. Takım her sene birkaç futbolcu satar, ligi de küme düşmeden bitirirse başarı sayar. Gözü yükseklerde değildir, şöyle 12., 13. sırada kendine yer bulsa mutlu olur. Kupa istemez, şampiyonluk; yalnızca soğuk tribünlerin kendini ısıtmak için söylediği marşlarda duyulur. Aklı başına gelen taraftar, bu kulübü neden tuttuğunu sorgulamaya başlar sonra. Renge, armaya, kulübe aşıktır Ankaralı; ama ‘tribünleri dolduran koltuklar’ boştur. Hedefi olmayan kulüpte, futbolcular da birkaç maç kendini gösterip ‘tüyme’ derdindedir. Zira haklıdır; aldığı para yeteneğinin karşılığı değildir. Yani bir kulüp ve bir “bakkal” böylesine benzerlikler gösterebilir.
Esnaftır, ticaret adamıdır, başkandır, duayendir Cavcav ama o da insandır ve o da sık sık hata yapar.