Eskişehirsporlu arkadaşım Bülent Gürsoy’a, “kesin maç saatini 17-18 yaparlar biz de gidemeyiz” dediğimde bana, “13 ya da 16 Yenikent bekliyorum ben” cevabını almıştım. Federasyon “Ankara 19 Mayıs, Perşembe, 17.00” dedi, haliyle bizim de maça gitme şansımız rafa kalktı.
Kupada Konya ve Ligde Bursa maçlarının ardından takımı ve yeni transferleri ilk kez izlemek için Emre’nin ofisinde Kutay’la birlikte televizyon başına oturduğumda, son maçlarda takımın düşen performansına bakarak eleneceğimizi düşünüyordum.
İlk dakikalarda, yenilerden Landel’in hem orta sahaya hem de hücuma güç kattığını, bir diğer yeni El Kabir’in de özellikle sağ kanattan bolca top taşıyıp, pozisyon hazırladığını izleyip iştahlanıyorduk.
24. dakikada El Kabir’in sağdan getirip, ceza alanı çizgisine doğru uzattığı topa Landel, nefis bir vuruş kondurarak, ağlara gönderdi. O sırada ofiste misafir olduğu için, Kutay’la sessiz bir şekilde seviniyorduk.
Şut çekmeyen takımımıza yeni katılan Landel’in şutla gol atması çok hoşuma gitmişti. Fakat aklıma, ilk maçlarında sürekli şut deneyen ama sonra takımın şutsuzluğuna katılan Guido geliyor, içimden, “umarım Landel öyle olmaz!” diye geçiriyordum.
Golden sonra Kutay gaza gelmiş, sürekli “tamam bu iş” diyordu. Ama ben onun kadar iyimser değildim. Çünkü bir yandan önümüzdeki uzunca bir süre vardı, bir yandan da Bursa maçındaki gibi geriye yaslanacağımızı düşünüyordum.
Fakat öyle olmadı. İkinci yarının başında, çok uzun yıllardır izlemediğimiz kadar pzosiyona giren bir takım vardı sahada. El Kabir, Landel, Stancu, Mervan’a bir de Hakan ile Tosic katılınca nefis pozisyonlar yaratıyor ama aynı nefislikte (!) harcamayı başarıyorduk.
Bu kadar pozisyona girip ikinci gole ulaşamadıkça gerilmeye başladık. 62’de Causic’in ikinci sarıdan kırmızı kart görmesi bir nebze olsun rahatlamamızı sağlasa da, 10 dakika sonra Doğa’nın kırmızı kartla oyundan çıkmasına çok sinirleniyorduk. “Ne gerek vardı!”
ESES’lilerin kartın öncesinde kazandıkları serbest atışını kontraya dönüştürmemiz ve Stancu’nun nefis aşırtma golüyle içimiz rahatladı.
82’de Hakan’ın sağdan ceza alanına doğru uzattığı topa dokunan Petrovic, üçüncü gole adını yazdırdı. Gol sırasında tribünlerden “üç üç” temposunun yükselmesi ise ilginç bir ayrıntıydı.
Bence, maçta Gençlerbirliği’nin başarılı görmesinin en büyük sebebi Eskişehirspor’un oldukça yedek bir kadroyla sahada yer almasıydı. Bu yüzden pazartesi günü ligde oynayacağımız maç böyle olmayacak.
Bu sonuçla Alkaralar, Türkiye Kupası’nda çeyrek finale yükselerek, 2004-2005 sezonundan beri beklediğimiz Avrupa Kupasına kalma hayallerimizin bir kere daha yeşermesini sağladı. Umarım bu sefer başarırız da, 10 yıldır hayalini kurduğumuz Avrupa Kupası’nda deplasmanına rüyamızı gerçekleştiririz…