Açık söyleyeyim sezon başında Gençlerbirliği’nden hiç ümidim yoktu.
Gençlerbirliği’nin altyapısında birçok oyuncunun çok iyi durumda olduğunu söylemelerine rağmen inanmıyordum.
Belki de bir takıma 3-5 genç birden monte edilerek kazanılmayacağı aksine kaybedileceği ezberine kapılmıştım.
Hem takıma hem de Mustafa Kaplan’a karşı ön yargılıydım.
Acil transferler yapılmaz ise takımın küme düşeceğini düşünüyordum. Sadece ben değil futbolu iyi bildiğini düşündüğüm birçok arkadaşım da benle aynı görüşleri paylaşıyordu.
Büyük bir ayıp ettim. Geçen sene Hacettepe’yi sadece Play-Off final maçında televizyondan izledim.
Mustafa Kaplan’ın maç sonrası o çocukları yere, göğe sığdıramadığı açıklamalarını şampiyon olmuş takımın teknik direktörünün söyleyeceği klasik sözler olarak algıladım.
Maçları takip etsem, çocukları izlesem belki o kısıtlı futbol bilgim ile İrfan’ın, Berat’ın, Halil İbrahim’in, Çağrı’nın, Ahmet Oğuz’un hatta Burak Çolak’ın Gençlerbirliği’ne acil gelmesi gerektiğini en çok ben yazar çizerdim.
Gitmedim. Görmedim. Suçum büyük. Bu çocuklar bu sözleri belki yıllar önce hak etti ama yazamadım. Hepsine bir özür borcum var.
Bolu kampında Mustafa Kaplan ile röportaj yaptım. Her sorduğum soruyu Hacettepe’deki çocuklara bağlamasına kızdım hatta. “Kaplan’ın aklı Hacettepe’de kalmış.” dedim. Özhan yanımdaydı. O da galiba benim gibi düşünüyor, bu kadar kaliteli gençlerin aşağıda beklediğini tahmin etmiyordu.
Kaplan’a ne sorarsam Ahmet Oğuz dedi, İrfan dedi, Halil İbo dedi, Çağrı dedi. Bolu’ya getiremedim ama Berat mutlaka Slovenya’ya gelecek dedi.
Dediği oldu. Çocukların hepsi bana yıllar sonra Gençlerbirliği’ni keyifle seyrettirir hale getirdi.
Sadece Kaplan demedi. Seçkin hoca da Veyis hoca da bir çok altyapı hocası da defalarca söyledi. 1 sene önce Hacettepe’yi çalıştıran Tarık Daşgün söyledi.
Hepsinden özür diliyorum. Gözümüze sokulmadan görmemiz lazımdı. Bu keyfi bize yaşatan herkese tekrar tekrar teşekkürü buradan göndereyim bari.
Kaplan ile sezona iyi başlansa da süreç fazla uzun sürmedi. Cavcav’ın şerrine maruz kaldı.
2.hafta sonunda gitti.
İrfan hocanın imza törenine özellikle gittim. Cavcav’ı öven sözleri dinleyince ona karşı da ön yargılı oldum. Anadolu Ajansından çok sevdiğim dostum Hüseyin Yeşilkavak’ın sözlerini dinlemeyip mesafeli davrandım.
İrfan hoca ısrarla ve inatla gençleri sahaya sürdü. Olmadık maçlarda beklemediğim kadrolarla maçlara çıktı. Devre arasında en az 3-5 transfer lazım diyen beni “Gençlerbirliği’ne transfer yasağı gelsin, devre arasında kimse alınıp takım bozulmasın. Hatta sadece alması değil Cavcav’ın da satması yasaklansın.” der hale getirdi. Bir gün olsun benim kadrom yetersiz diye serzenişte bulunmadı. Başkanından ötürü çalışılması en zor kulüpte mütevazi tavrı ile kendini çok sevdirdi. Çok güvendirdi.
Mersin İdmanyurdu maçında takım 1-0 önde iken kulübeden çocuklara ileri demesi ile keyif verdi. Maç sonrası sınırsız yabancı sorusunu sorduğumda “Sınırsız Genç” diyerek de hem benim hem de benim gibi futbolseverlerin kalbinde taht kurdu.
Transfer falan hikaye, bu gençler şahane.
Bitti denen Türk futboluna Gençlerbirliği’nin Devrimci Gençleri ile ders vermeye devam ediyor.
Lütfen. Bu yapıyı bozmayalım, kuvvetlendirelim. 2-3 genci daha altyapıdan A takıma kazandıralım.
Dahlin giderse gitsin, bizim Ramazan’ımız var Ferhat’ımız var canavar gibi Übeyd’imiz var diyelim.
İrfan hoca hep kalsın, bu çocuklar hep oynasın diyelim.
Gençlerbirliği kazansın. Türk futbolu kazansın.
Dipnot:
Passolig denen soygun düzeni yüzünden bu çocukları taraftardan uzak bırakan tüm yetkililere de buradan en içten beddualarımı iletiyorum.