Yazının son paragrafını baştan yazayım;
Gençlerbirliği taraftarı olmak, çok sevdiğiniz epik bir filmi, her yıl yeniden izlemeye benziyor. Şu an her maça minimum 5-6 tane altyapı oyuncusuyla çıkıp, başarılı sonuçlar alıyor ve bunun keyfini yaşıyoruz. Ama sezon sonunda yönetimin, parlayan gençlerden 2-3 tanesini satıp, gelen parayı ‘yabancı’ soru işaretlerine yükleyeceğini, böylece hem takımın ritmini/iskeletini bozacağını, hem de ‘yabancıları paraya çevirme ısrarı/ çevirememe sendromu’ nedeniyle yeni gençlerin önünü kapatacağını da adımız gibi biliyoruz…
Tanıl Abilerdeki tribünümüze doğru yol alırken, aklımda sadece, hafta içi Kupa maçında yendiğimiz Konyaspor’un, bizi daha iyi tanıdığı için karşılaşmanın daha çetin geçeceği düşüncesi vardı. Öyle de oldu. Konyaspor defansı, nefis bir kademeyle oynuyor ve Alkaralara hiç açık alan bırakmıyordu. Bizim tarafta ise Halil İbrahim’in kanadında (Djalma’nın etkisiyle) aksamalar yaşanıyor ama Ahmet Çalık ve Doğa’nın etkili savunmasıyla tehlikeler savuşturuluyordu.
İlk yarının son dakikası içinde soldan kullanacağımız serbest atışın başına Tomic geçtiğinde, Tanıl Abiye dönüp, “abi şimdi gol atsak ne güzel olur! Hemen odaklanıyorum” diyerek bir kahkaha attım ve koltuğun biraz daha ucuna oturup, gözlerimi kısıp ekrana odaklandım. Bu arada Tanıl Abi, (tıpkı Akhisar maçında olduğu gibi) benim koltuğa gelip “deli misin, çok güzel olur valla” dedi. Ve… Tomic’in ortasına Stancu’nun nefis kafasıyla 1-0 öne geçtik! Çak-çaklardan sonra Tanıl Abi, “geçen haftayı anımsıyorsun değil mi?” diyerek kahkaha attı. Totem devam ediyordu!
Bu arada gol sevincimizi duyan Işık koşarak salona geldi ve “beni gidince gol oluyor demek” dedi. Güldük.
Bir dakika sonra Tomic aynı yerde serbest atış için topun arkasına geçtiğinde ben yine koltuğun ucuna kayıp, gözlerimi kısıp televizyona odaklandım, Işık salondan çıktı. Ve… Tomic ortaladı, Stancu kafasını vurdu ama bu sefer dışarı çıktı! Gol olsa, bir yandan efsane olurdu ama bir yandan da sonraki maçlar için uygulaması zor bir totem!
İkinci yarı Konyaspor’un baskısıyla başladı. Yeşiller bizim sahaya yerleşip açık alan arıyorlardı. Kırmızılar ise bu baskıyı bertaraf etmek için sürekli topu oraya buraya şişiriyorlardı. Oysa skoru korumanın en iyi yolu topun kontrolünü ele almaktı! Ha yedik, ha yiyeceğiz derken, en iyi süpürücümüz Doğa’nın sakatlanması üzerine İrfan Buz’un Trabzonspor maçından beri sakat olan Guido’yu oyuna sürmesini Tanıl Abi, “defansta zorlanabiliriz”, ben ise, “baskıyı kırıp ileri çıkmamızı sağlayabilir” diye yorumladık.
Stancu’nun yokluğunda, Trabzonspor’a karşı tek başına ofans gücümüzü oluşturan ama 25. dakikada sakatlanıp oyunu terk eden (ve hiç şüphesiz bu sezonun en başarılı transferi olan) Guido, yeşil alana adımını atar atmaz kaldığı yerden devam etti. Takım bir anda ileriye çıkmaya başladı.
63’de toplu baskının etkisiyle Hleb’in yanlış pası sonrası topu ayağına alan Guido’nun plase golüyle televizyon başında rahatlıyorduk.
Sonrasında Petrovic’in direk dibine şutunu kalecinin çelememesi ve İrfan’ın kötü ortasına Ahmet’in kötü kafayla cevap vermesi ve bir kere daha İrfan’ın topla buluşup sıfıra yakın yerden, uzak direğe nefis plasesi ile fark dörde çıkıyor, biz de koltuklarımıza daha da yayılıyorduk.
Maçın son anlarında Tanıl Abi kalan süreye bakıp, “artık en kötü 4-1 olur” dedi güldü. Ben ise (istatistik manyağı olarak, içimden geçeni), “5 olur abi” dedim. İrfan da, Artun’a 5. golü attırdı.
Maçtan sonra laklak ederken Aksu Abla girdi içeriye, sakin sakin muhabbet ettiğimizi gördü, o sormadan, “evet” dedim, “uzun zamandan beri ilk kez Gençlerbirliği’ni rahat rahat izlemenin rehaveti içerisindeyiz!” Güldü, skoru sordu ve 5-0’ı duyunca doğal olarak o da şaşırdı!
Yazının son olması gereken ama giriş olarak kullandığım paragrafına dönersek;
Herhalde en güzeli, epik filmimizin sonunu umursamadan, en güzel sahnelerine kapılıp, günün keyfini çıkartmak; Guido, kapanan takımı nasıl yüreklendirdi öyle! İrfan, ne gol attı be! Tomic, İki asist, bir çizgiden top çıkartma, daha ne yapsın! Doğa sakatlanana kadar rakip ataklarını süpürdü! Ahmet Çalık ceza alanı içinde neleri kesti öyle! Tomic-Stancu bir dakika içinde duble yapsa ne efsane olurdu be!..