11. Kadınlar Avrupa Hentbol Şampiyonasında artık sona yaklaşıyoruz. Turnuvada son üç gün ve son beş maç kaldı.
Avrupa Şampiyonasında öyle güçlü takımlar, öyle güçlü hentbolcular, öyle güçlü kadınlar seyrediyoruz ki, bu takımların ve bu kadınların oynadıkları oyunlara, ortaya koydukları, kazanmak uğruna verdikleri mücadeleye, bir kadın olarak hayran olmamak elde değil.
Spor, sporcuya öncelikle şunu öğretir.
Her koşulda, her rakiple, her zaman rekabet etmek.
Oyun kuralları içerisinde, bütün gücünü ve yeteneklerini kullanarak, bütün takım oyuncuları ile birlikte aynı hedef için ter akıtmak.
Ülkenin, takımın veya oyuncunun ismine bakmadan tüm gücünle, müsabaka sonuna kadar aynı direnci göstermek.
Kendin, takımın, okulun, ailen veya ülken için..
Bir başarı, bir amaç, bir gelecek için..
Avrupa Şampiyonasında seyrettiğimiz bu kadınlar, bu kızlar bunu başarmış durumda.
Turnuvadan elenen Rusya’da, turnuvanın en genç takımı olan Hollanda’da veya turnuvanın en büyük favorisi olan Norveç’te de tüm bu özellikleri görebilyoruz. Bazılarında atmış dakika, bazılarında her oyuncu da, bazılarında her pozisyonda.. Ama mutlaka görüyoruz.
Bitmek bilmez enerjileri, her rakibi durduracak kuvvetleri, sahada veya kenardaki birliktelikleri, kazansalar da kaybetseler de gülümseyen yüzleri, her detayı düşünen ekipleri ve bu mücadeleyi her yerde görmek isteyen, bunun için takımlarının gittiği her yere giden taraftarları ile muhteşem bir performans sergiliyorlar.
Her turnuvaya ayrı bir liste ile gelmelerine rağmen her zaman zirveye oynamaları, büyük starlarından yoksun olmalarına rağmen hentbolun bir takım oyunu olduğunu kanıtlarcasına güçlerini ortaya koymaları, küçük sakatlıkları veya darbelere aldırmadan verilen görevi büyük bir gayret ve büyük bir istekle yerine getirmeleri, sahaya giren her oyuncunun görevini çok iyi biliyor olması, her maçta ayrı isimlerin sorumluluk alması bu takımları daha güçlü kılıyor. Tabii bu kadınları da..
Bizlerde hem bu hentbolu, hem de hentbolcuların verdiği bu mücadeleyi büyük bir keyif, büyük bir hayret içerisinde izliyoruz.
Fakat diğer taraftan, bu takımları seyrederken aklıma da şu soru gelmiyor değil.
*Hani Hentbol, Türk kadını için en uygun spor dalıydı. İçinde mücadele vardı.
*Hani Türk kadını, zorluklarla baş etmeyi iyi bilirdi. Hiçbir şeyi sorun etmezdi.
*Hani Türk kadını, her türlü sorunla baş edecek güce sahipti. Para pul olmasa da savaşırdı.
*Hani Türk kadını, her şeye göğüs gererdi. Rakibin kim olduğu onun için önemli değildi.
A Bayan Hentbol Milli takımımız için “Salonun Amazonları” sloganını kullandığımda, bu gücün Türk kadınında var olduğunu düşünmüştüm. Çalışkan, yaratıcı, güçlü, asla teslim olmayan..
Dünya veya Avrupa Şampiyonalarına gidemeyen tek takım sporuyuz. Bu hentbol branşı için çok üzüntü verici bir durum.
Erol Ünal Karabıyık dönemi ile birlikte neredeyse her büyük turnuvada görmeye alıştığımız Bayan Voleybol milli takımımızın kazandığı başarılarını düşünüyorum da..
Hemen Gözde Sonsırma geliyor aklıma.
Hentbolda da, oynadığı her saniyeden büyük haz alan ve bunu da tüm takıma yansıtan Gözde Sonsırma gibi sporcularımız olsun istiyorum. Smaça giderken aldığı hızdan, aldığı sayıdan sonraki haykırışından, sayı olmadığındaki üzüntüsünden veya arkadaşlarına sarılışından..
Gözde Sonsırma kadar istekli, Gözde Sonsırma kadar çalışkan, Gözde Sonsırma kadar işini seven ve bu çoşkusunu tüm salona yayan birçok hentbolcularımız olsun istiyorum.
Hentbolda da onun gibi birçok “Amazonlar” olsun istiyorum. Her an savaşan, her an çalışan, her an isteyen, hiç yılmayan, hiç bıkmayan, hiç bırakmayan..
Gözde Sonsırma, güçlü Türk kadınına çok güzel bir örnektir. Ama eğer biz, kendimizle, takım arkadaşımızla, rakip arkadaşımızla, güçlü ülkelerle rekabet etmeyi öğrenemezsek, bu büyük şampiyonalara katılmak için daha büyük çalışmalar içine girmezsek, bu gücümüzü kullanmazsak, bu turnuvaları da, bu ülkeleri de, bu hentbolu da, bu hentbolcuları da, biz hep ekranlardan seyretmek zorunda kalacağız ve hep aynı şeyleri yazacağız.
Ya da bu gidişle sadece Gözde Sonsırma’yı canlı olarak izleyebileceğiz.