“Sporcunun akılsızı hentbolcu, hentbolcunun akılsızı kaleci olur.” deriz biz.. Para, pul, şan, şöhret, herşeyin olduğu futbol, basketbol veya voleybolun yerine, ne para, ne pul, ne şan, ne şöhret, hiçbirşeyin olmadığı hentbol branşını seçmek gerçekten akılsızlıktır.
Hadi top, kale, gol var diye seçtin diyelim.. Ya da seni seçtiler diyelim.. Tam eline o meşin yuvarlağı alıp, gol atmak istiyorsun.. “Geç bakalım kaleye!” diyor antrenörün. Önce toptan korkmaman gerekiyormuş. Geçiyorsun kaleye..
Birinci senaryo;
İkiye üç metre olan kaleye geçiyorsun. Ne yapacağını, nasıl duracağını bilmiyorsun.. Üstelik arkadaşlarında nereye atacağını bilmiyor.. Sanki bilerek üzerine atıyorlar. Antrenörde örgütlemiş olabilir tabii.. Yüzüne, gözüne, bacaklarına, karnına her yerine toplar geliyor. Sen sadece “Ahh, ahhh, ahhhh, ne yapıyorsunuz be!” diyorsun. Hatta zaman zaman toptan kaçıyor, kaleden çıkıyorsun. Anladık, senden kaleci olmaz. “Değiş, değiş!”
İkinci senaryo;
Sokakta futbol oynarken kaleye geçmekten zevk aldığın için, kaleye atış yapmakla pek ilgilenmiyorsun ve “Hocam, hocam kaleye ben geçsem. Ben kaleciliği çok seviyorum” diyorsun. Geçiyorsun kaleye. Bir sağ köşeye, bir sol köşeye uçuyorsun. Bütün toplar eline değiyor, toptan korkmak ne kelime, top senden korkuyor. Adeta yerinde duramıyorsun. “Hadi atın atın!” diyorsun. Gol atmak ne mümkün.. Coştukça coşuyorsun.
Tamam, senden kaleci olur.
Mutlu olan tek sen değilsin. “Yaşasın, kaleye geçirecek o akılsızı buldum” diyen bir antrenör var kenarda.
Böyle başlar kalecilik serüveni, ama böyle devam etmez. Zaman geçtikçe, yaş ilerledikçe, topta, topun ağırlığıda, şiddetide artar. 15 dakika, 60 dakika olur. 10-15 gol yerken, 30-40 gol yemeye başlarsın. Top 30-40 km hızla gelirken, 70-80 km, hatta 100 km hızla gelmeye başlar. Sadece topun hızı değişse yine iyi.
Topun karakteride değişir. Bir aşağı, bir yukarı, bir aşırtma, bir çevirme, bir kafa üstü, bir bacak arası -ki bu en kötüsüdür- top sürekli yön değiştirir. Öne çıkarsın, gol yersin, geride kalırsın yine gol yersin. Uzun boylu olsan da gol yersin, kısa boylu olsan da.. Acemi olsan da gol yersin, tecrübeli olsan da.. Zayıf olsan da gol yersin, kilolu olsan da.. Kendini paralarsın, yerden yere atarsın ama top istesin yeter ki.. O top, o üç direk arasından geçecek. Geçer de.. O top o ağlarla buluşacak. Buluşur da..
Aslında hentbol kalecisinden beklenilen çok basittir. Karşı karşıya kaldığı net gol pozisyonları değil, çıkarılabilecek olan topları çıkarmasıdır. Karşı karşıya kaldığı net pozisyonları çıkardığında da hem kaleyi, hem maçı, hem antrenörün, hem taraftarın gönlünü kazanır, yani kahraman olur.
Hentbolda bir kalecinin takıma katkısı yüzde elli olarak değerlendirilir. Ancak bu durum artık daha farklıdır. Bir kaleci, bir takımın ilk hücum oyuncusu, son savunma oyuncusudur. Değişen hentbol kurallarıyla birlikte hentbol çok hızlı oynanmaya başladı ki, kalecide bu durumda hızlı olmak zorundadır. İlk hücum oyuncusu olduğuna göre, gol yese, top uzağa gitse, top fileye takılsa dahi, o topu çok hızlı oyuna sokması gerekir, yoksa rakip takım savunmaya yerleşir, pozisyon bulamaz ve gol fırsatını kaçırırsınız. Kaleciye ait olduğu söylenilen ama herkesin vızır vızır dolaştığı altı metrelik alanda çok hızlı hareket etmesi gerekir. Bu kaleciden beklenilen ilk ve en önemli davranıştır.
Son savunma oyuncusu olduğuna göre, sadece karşıdan gelen, savunmanın üzerinden, arasından geçen topları değil, çizginin dışından sıçrayarak havadan her türlü sortinin yapıldığı, kendi hava sahasında her iki takım oyuncularının dolaştığı, 6 metrelik kale alanını, iki üç metreden atılan toplardan veya füzelerden korumak ayrı bir beceri, ayrı bir cesaret ve ayrı bir güç gerektirir.
Hentbolda bir kalecinin, kaleye giden topu çıkarmaktan daha fazla sorumlulukları vardır. Futboldaki kalecinin aksine hentbolda savunma ile kale arasında altı metre mesafe vardır ve bu kalecinin tüm olan biteni görmesi açısından büyük avantajdır. Kenar yönetiminden daha iyi görür oyunu. Kendi veya rakip takımında olup bitenleri tüm detayları ile görebilen ve en stratejik noktada konuşlanmış kişidir kaleci. Büyük bir konsantrasyon içerisinde topu kontrol ederken bir taraftan da, “Kat var!” “Kapat!” “Pivota bak!” “Kaldır kolları!” “Blok!” “ Çık!” gibi uyarılarla arkadaşlarını yönlendirir.
Bu nedenlerle kaleci çalışmaları, antrenmanın büyük bir bölümünü kapsar. Ayrı bir antrenör eşliğinde esnetmeler, reaksiyon, çabukluk çalışmaları, pozisyon alma, oyuncu-kaleci işbirliği, oyuna başlama, hızlı hücuma çıkış, yedi metre çalışmaları.. Antrenmanın her bölümünde kaleciye ihtiyaç vardır. Bir oyuncu olmadığında antrenmanda fazla bir aksama olmaz. Ama kaleciler gelmediği zaman o antrenman, antrenman olmaz. Sadece bu yönüyle bile bir kaleci çok önemlidir bir takım için.
Hücumda bile kaleciye ihtiyaç vardır. Eksik kaldığınızda veya risk almanız gereken dakikalarda, belli bir taktik anlayışı içerisinde, kaleci forması giymiş oyuncuyu hücumda oyuna alırsınız. Dediğim gibi bu bir risktir. Top kaybedildiği anda, boş kaleye gol yersiniz. Bu pozisyonu antrenör yaratmıştır ama gözler yine kaleciyi arar. Nerdesin?
Yedi kardeşe sahip ve ailenin en küçüğü olan bir arkadaşım vardı. Yedi kardeşin giydiği giysiyi, kendisi giyip yırtıldığında annesi; ”Sana da hiçbir şey dayanmıyor” dermiş. “Yani azarı hep ben işitirdim” derdi.
Hentbol kaleciliği de böyledir işte.. Bütün takım oyuncuları her türlü hatayı yapsın, top kaybetsin, adamını kaçırsın, savunma yapmasın, ondan sonra kaleci gol yiyince, “Bu gol yenir mi be!” desinler. Toplu oyuncu, tehlikenin olduğu oyuncudur. Altı oyuncuda bu tehlikeye “Dur!” dememiş, sonra neymiş, “Kaleden top çıkmamış.” Çıkmaz tabii.. Adam nasıl bir hızla geliyor biliyor musun!. Bilmezsin tabii!.. Sen git rakip kaleciye net hızlı hücumluk pas ver, kalecini de rakip oyuncuyla başbaşa bırak.. Kolay mı öyle, freni boşalmış gibi üzerine gelen ve atış aldatmalarıyla seni şaklabana çeviren bir oyuncunun attığı şutu çıkarmak.
Sadece bunlar olsa yine iyi. Bunlar yetmezmiş gibi, savunmanın arasından nereden geldiği belli olmayan mermileri de kurtarmak durumundadır. Bu mermi bazen kendisini de hedef alır. Tam alnının ortasından ya da tam kasıklarından.. Yüzüne kasıtlı attığı düşünülen her top bir cezayı gerektirir. Fakat kasıklarına atılan toplarda yapılacak bir şey yoktur. Yapılacak tek şey kalkıp sıçramaktır.
Yedi metrelerde veya serbest atışlarda, futbolda baraja geçen oyuncular gibi bir duruş içerisinde bulunmaz hentbol kalecileri. Bunun için önlemlerini alırlar. Daha çok uzak doğu sporlarında kullanılan “Kuki” adı verilen bir malzeme ile en değerli varlıklarını korumaya çalışırlar.
Birçok erkek için, akıllarının orada olduğu söylenildiğine göre, erkeklerin akıllarını korumak için önlem alması kadar doğal bir şey olmasa gerek. Akıl sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerini almak önemli tabii..
Meraklısına.. Bayan hentbol kalecileri göğüslerini korumak için özel bir malzeme kullanmıyor.
Bırakın bunları düşünmeyi.. Bir oyuncu maça çıkarken daha çok ne düşünür biliyor musunuz! Karşısında savunma yapan kişiyi mi!.. Biraz evet, ama daha çok kaleciyi düşünür. Uzun boylu ve kollarını açtığında tüm kaleyi kapatıyorsa, alt köşelere atmak lazım. Kısa boyluysa üst köşelere.. İlk toplara iyi reaksiyon veriyorsa, bir-iki aldatma yapmak lazım.. Hep çöküyor veya hep aynı köşeye gidiyorsa, bunu da unutmamak lazım.. Sağ dizinde problem varsa, hep o tarafa veya toptan korkuyorsa, kafasının yanından bırakmak lazım. Öne çok çıkıyorsa, aşırtma veya çevirme bırakmak lazım.. Atışlarınızın hepsini çıkarıyorsa, yüzüne bir tane top atıp, oyundan düşürmek lazım. Neyse ki bu son yazdığıma artık rastlamıyoruz.
Bir oyuncu, bir veya iki kaleciyi analiz ederken, bir kaleci 11 veya 12 oyuncuyu iyi analiz etmek durumundadır. Her yerde yükü ağırdır yani. Kanat oyuncuları, pivot, oyun kurucular, hatta kaleden çıktığında pusuda bekleyen rakip kaleciler.. Hepsini iyi tanıması gerekir. Kim nereye, nasıl atış kullanıyor bilinmesi gerekir. Hem de çok iyi.
Yoksa çok önemli bir yedi metre atışında, yedi metreyi kullanan oyuncunun ilk aldatmasında sağa, ikinci aldatmasında sola atlayıp, üçüncüsünde yerden kalkamayacak durumunda kalan bir kaleci karizmayı sıfırlamış olur.
Ama tüm bu görüntüleri unutturmanın bir yolu vardır. Hentbolda yüksek hızda gelen bir topu kalecinin tutması bir küfür anlamına gelir. Aslında böyle topları tutmak daha ilk derslerde yasaklanmıştır. Çünkü bunları tutmaya çalışmak o topun ellerinin arasından kayıp gol olması demektir. Ama bu gibi topları üst düzey maçlarda, üst düzey sporculardan tutmak, sessiz sedasız yapılan, “Bu da sana kapak olsun!” cümlesiyle aynı anlamı taşır. Ben bundan daha kötüsünü söyleyeni de duydum.
Bir maç sonu değerlendirmesinde daha çok ne duyulur biliyor musunuz? “Kaleden hiç top çıkmadı.” veya “Bugünde bizim kalecinin kabul günüydü mübarek!” Sanki oyuncular yoktu sahada. Halbuki o kabuller nasıl oluyor hesaplayan yok. Kanat adım hatası yapsın, sol oyun kurucu auta atsın, pivot çizgiye bassın, sağ oyun kurucu direkleri vursun, orta oyun kurucu pas arası yaptırsın.. Bunlar herhalde kendi kalelerine yol, su, elektrik olarak gelmiyor, gol olarak geliyor. Hem de kaç tane, toplayın bakalım.
Sporcunun akılsızı hentbolcu, hentbolcunun akılsızı kaleci deriz ama, bu tamamen hentbola verilen değeri veya değersizliği anlatmak için kullandığımız bir cümledir. Antrenman ve maçın her anında bu kadar çok sorumluluğu olan, yaptığı kurtarışlarla takımına güven veren, takımın arkasındaki en büyük itici güç olan, bir kurtarışıyla takımını şampiyon yapan, hem pas veren, hem gol atan, hem golleri çıkaran, hem takımı yöneten, hem hücumda, hem savunmada, bu kadar çok görevi olan bir oyuncuya bunları söylemek büyük haksızlık olurdu.
Camdan, kapıdan, bacadan, hatta uzaktan kumandayla atılan her türlü yabancı maddeyi, ailesine gelen her türlü tehlikeyi, kendini feda ederek, gövdesini siper ederek, kendini yerden yere atarak büyük bir cesaretle savunmaya çalışan, tehlikenin nereden geleceğini kestiren ve ona göre önlem alan, pozisyonu doğru okuyan, oyunu ve oyuncuları yönlendiren, zamanlamayı doğru yapan, çabuk ve doğru karar veren, takımı ve seyirciyi ateşleyen, skoru değiştiren ve tüm bunları aynı anda yapan bir oyuncunun, çooook akıllı olması gerekir çok.
Aman Allahım, ben yazarken yoruldum. Ne çok görevi, ne çok sorumluluğu varmış hentbol kalecisinin. Bu cümleyi kim dediyse hemen değiştirsin lütfen.. Yoksa onun aklından şüphe edeceğim..
Not: Bu yazı “Bize kalecileri anlatır mısınız Zeynur Hanım.” diyen Tanıl Bora’nın isteği üzerine yazılmıştır.