“Yönetim’in sol kapalı tribününü basma” olayını duyduğumda Bodrum’da idim… Olabildiği kadar internetten takip ettim. İnternet Spor Medyası da olmasa, bunlara dönüp bakan yok…
Malum Ankaragücü haberleri, artık Ulusal Medya’nın ilgi göstermediği olaylar.
Başkan’ın adamları, tribün basıp sopalarla taraftarı döverse, bu dünyanın her yerinde birinci sayfa haberidir. Spor sayfalarından oraya taşar, bu olay…
Ancak eve döndükten sonra araştırdım, sadece Hürriyet’in Ankara ekinde bir haber çıkmış, diğerleri büyüklere masallar…
Bunlar yaşanırken, Ankara Spor Medyası’nın nereden nereye geldiğine dikkatle bakmak gerekiyor.
Bakınız şimdilerde gazetelerin Ankara Spor Servisleri, bir kişi var. Hadi olsun, iki kişi…
1980 yılında Hürriyet’e geldiğimde Sümer Demir ile Neşet Özmen’in mutlu çırağı idim. Sonra Serdar Uluer, ardından da Tayfun Bayındır geldi Rüzgarlı Sokak’a… Onlar da çok şey öğrendi…
Her serviste bir gelişme, artış vardı. Sabah ve Güneş gazeteleri yayın hayatına başladı bir süre sonra… Rahmetli Arman Talay kaptanlığındaki Tercüman, sağlam ekibiyle ortalığı ayağa kaldırıyor, Devrim Sağıroğlu yönetimindeki Milliyet de iyi gazeteciliğin nitelikli örneklerini sergiliyordu.
1990’lı yılların başı servisler, zirve yaptı. Hürriyet ana gazetede 6, Ankara İlave’de 15 olmak üzere tam 21 kişiydi. Milliyet 7, Güneş 7, Sabah 8, Fotospor 15 kişiyle yerini alıyordu sahalarda…
Biz Çamlıca’da her gün ilavede biri amatör iki sayfa yaparken, Cinnah ekibi ana gazetede manşetleriyle boy gösteriyordu.
Hem gazeteler hem de gazetecinin itibarı vardı.
Yıllar mı yok etti yoksa bizler mi tartışılır ama eriyip gitti o güzelim servisler.
Ve birer nöbetçi bırakıp, çekildik hepimiz…
Başkent’in Süper Lig’de Ankaragücü, Gençlerbirliği, Hacettepe ve Ankaraspor ile temsil edildiği dönemin ardından takımlar da birer ikişer çekip gitmiş, Başkent kış öncesi sonbaharını yaşar olmuştu.
Artık ortada ne nitelikli takımlar, ne de spor yazarları vardı.
Gemi batmış, anaforu herkesi aşağı çekmişti.
Ayakta kalan Gençlerbirliği, sahip olduğu değerin farkına varmadan bir garip macera yaşamaya devam ediyordu.
Artık, ortalıkta her şeyi eleştiren, tüm hataları tartışmaya açan, yanlışları sorgulayan gazeteciler kalmayınca, herkes “Köpeksiz köyde değneksiz gezmeye” başlamıştı korkusuzca…
Üstelik yaptıkları yanlışlarda, eleştiri yerine bir de alkış alıyordu.
Kısacası “Bir garip, Bozacı-şıracı muhabbetti” olanca hızıyla gidiyordu…
Aslında sürüklenip giden Ankara Sporu idi…
Freni patlamış bir aracın içinde, güle oynaya hep birlikte gidiyorlardı…
Uçuruma doğru, göz göre göre…