Yiğiner’i anlamak oldukça zor.
Bir gün tribünleri taraftara kapama gibi tehdit dolu açıklamalar yapıp ertesi gün birlik beraberlik çağrısı yapıyor.
Bırakın taraftarı bizim bile dengemizi bozuyor.
Geçen sene Alanyaspor ile oynanan Play-Off maçında polisin taraftarı bir saat bekletmesinden dolayı iki koltuğun sahaya atılmasını “Büyük olay” olarak adlandırıyor.
2.Ligde Göztepe hariç tüm takım taraftarlarını toplasan Ankaragücü taraftarının 10’da 1’i bile etmeyeceğini göz ardı ederek, “Gittiğimiz deplasmanlarda taraftarlar takımlarını ateşliyor, bizde sabote ediyor” demek açıkçası komik kaçıyor.
Taraftarın “Yönetim istifa!” tezahüratını büyük hakaret olarak algılıyor, bağıranları “Ankaragücü haini” ilan ediyor.
Dünyanın her yerinde “İstifa” bağırışları belki de olabilecek en demokratik tepkidir.
Hükümetlerin, yöneticilerin, hocaların istifa etmese bile kendine gelmeleri için seslendirilir.
İspanya gibi demokrasisi bizden oldukça öte ülkelerde izleyiciler, şarkıcının kötü şarkı söyleyeceğini bildiklerinden yanlarında çürük domates götürmeleri gibi hocanın ya da yönetimin gitmesini istediklerinde “Beyaz mendil” sallarlar.
İstifa çağrısını yapan haklıdır ya da haksızdır.
Gelişmeleri, yaşananları, kulübün durumunu bilir ya da bilmez.
Fark etmez.
En doğal hakkını kullanır bu bağırış ile.
19 Mayıs tribünleri benim çocukluğumdan beri binlerce kez bu slogan ile inledi.
Gençlerbirliği’nde El Saka’yı kadro dışı bıraktı diye taraftarların “Saka kalsın, Samet gitsin” sloganları Samet Aybaba’nın ırkçı açıklamaları ile birleşince fazla sürmeden görevinden olmasına neden olmuştu mesela.
Ya da “Cemal Aydın istifa” sloganları yüzünden gönderilen hocalar bile olmuştu.
İlhan Cavcav ise bir maçta "Yönetim istifa" sloganlarını duyunca yanındaki yöneticilere dönüp "Sizi istifaya davet ediyorlar" diye geyik bile yaptı.
Ümit Özat için Ankaragücü tribünleri yüzlerce kez istifa diye bağırdı. Taraftarın bu çağrısına Gökçek’ler zamanında kulak verse Ankaragücü belki UEFA kupasına gidecek, mahkemeden ne karar çıkarsa çıksın kimse Ahmet Gökçek’i başkanlıktan indiremeyecekti.
Taraftar “İstifa” bağırışını sahadaki skora göre de söylemek zorunda değildir.
Hocanın ya da başkanın yönetim tarzından memnun değilse taraftar skora bakmadan “İstifa” diye bağırır. Bu aslında bir duruşun göstergesidir. Sahadaki skordan daha önemli şeylerin olduğunu gösterir.
Melih Gökçek tarzı başkanlar bu duruşu aynı Mehmet Yiğiner gibi anlamaz. “Yendiğimiz Fener maçından sonra bile bize ‘İSTİFA’ diye bağırdılar” diye sitem eder.
Yıllarca da bunu sakız yapıp her yerde söyler…
Küfürü savunacak değilim. Taraftarın bağırmasını da desteklemem.
Ancak Yiğiner, “Tribünler bana hak etmediğim şekilde küfür ediyor” diye sitemde bulunuyor ise getirdiği sarı atkılı ‘Sahte’ diye adlandırılan esnaf taraftarların Gecekondu tribününe doğru dönerek ettiği ‘Oraya geliriz’ ile başlayan sinkaflı tezahüratı da yok sayamam.
“Büyük Başkan” ile başlayıp sinkaflı küfür ile devam eden o görüntüler elimde olmasına rağmen bu sitede de “ortamı daha çok germemek için” yayınlamam.
Gezi eylemleri sonrası Beşiktaş tribünlerine özel olarak yerleştirilen 1453 Kartalları gibi Ankaragücü tribünlerine yerleştirilen sarı atkılı taraftarlar ile gerçek taraftarlar arasında yaşanabilecek bir gerilimin sorumluluğu nasıl alınabiliyor anlaşılır gibi değil.
Aylardır Ankaragücü’nde insanın zekâsı ile dalga geçer seviyeye gelen bu gerilimin bir faydası olmadığını yazdık durduk.
Takım kadrosunun zayıflaması, iddianın kalmaması gibi gerçeklerin üzerine Mehmet Yiğiner’in tavrının hiç mantıklı olmadığını söyledik.
İl Güvenlik Kurulu toplantısında “daha ortada hiçbir şey yokken” Yiğiner’in ekstra güvenlik talebinde bulunmasının garip olduğunu, neyin hazırlığının yapıldığını anlamadığımızı yazdık, çizdik.
Bilinçli bir şekilde yönetim olayları gerdi.
İnada bindirdi.
Bugün sahaya atlayan taraftarlardan ceza gelmesi durumunda bilet fiyatlarının artırılacağı söylendi.
Gol sonrası elbette sahaya taraftarın girmesi doğru değil. Aklı başında hiçbir tribün de böyle bir tepki göstermez.
Ama şunu da birilerinin sorması lazım.
Taraftarlar sahaya tel örgüleri atlayıp girmedi.
Açık olan kapıdan, özel güvenliğin arasından süzülerek daldı.
O kapı neden açıktı?
Takımın seyircisiz maçlara çıkması istenircesine, gergin geçeceği belli olan bir karşılaşmada böyle bir tedbirsizlik nasıl yapıldı?
Olayların faturası bilet fiyatları ile taraftara yansıtılacak ise bu sorumsuzluğun sahiplerine hiç hisse düşmeyecek mi?
Takımın seyircisiz oynamasını kim neden ister demeyin.
Mehmet Yiğiner’in, göreve başladığında Rixos otelde yaptığı basın toplantısında takımın seyircisiz oynayacak olmasının avantaj olduğunu belirttiği açıklamalarını bir hatırlayın.
Özetle...
Ailesinden, işinden vakit çalarak, maçlara gelen, deplasmanlara giden taraftarı “Hain” olarak adlandırmak 1,5 sene öncesine kadar Ankaragücü maçlarına bile gelmeyen kişilerin söyleyeceği sözler değil.
Bu işin tartısı, terazisi yok.
Kimin ne kadar Ankaragüçlü olduğunu söylemek de kimsenin açıkçası haddi de değil.
Para vermek, emek vermek kimseyi kimseden fazla Ankaragüçlü yapmaz.
“Yönetim istifa” diye bağırmak ise hiç mi hiç bu değeri alçaltmaz.
Yiğiner şapkasını önüne koyup geçen sene büyük destek aldığı taraftarların bu sene neden topyekûn tepki verdiğini anlamaya çalışmalı.
Bunu anlamadan, aynı söylemlere ve eylemlere devam ederse Ankaragücü başkanlığını “Taraftara rağmen” sıfatı ile sürdürmek zorunda kalır.
Bunun da kimseye faydası olmaz.
Benden söylemesi….