1957 yılından 1993 yılına kadar Avrupa Kulüpler Şampiyonası adı altında oynanılan Hentbol Şampiyonlar Ligi, bu tarihten itibaren EHF Şampiyonlar Ligi formatıyla oynanıyor.
Yeni formatın uygulanmaya başlanmasından iki yıl önce, yani 1990-1991 sezonunda çok güçlü takımlar ve oyuncuların, bizim ise 15 yıllık bir hentbol mazimiz olduğu o dönemde Türkiye Şampiyonu, Yaşar Sevim önderliğindeki Eskişehir Eti Bisküileri takımı olmuştu.
Avrupa Kulüpler Şampiyonası statüsü aslında o dönem daha zordu. Çünkü her maç eleme usülü ile oynanıyordu. İlk turdaki İsrail Hapoel takımı hariç, diğer tüm takımlar hentbolda isim sahibi ülkelerdi. 2. turdaki İzlanda, 3.turdaki Almanya ve yarı finalde karşılaştığı İspanya. Hepsi çok güçlü takımlardı.
Eskişehir Eti, ilk maçını Eskişehir Atatürk Spor Salonunda oynamış, diğer tüm maçlarını ise, şimdi TED Ankara Koleji kulübüne ait olan, o dönemki adı Ankara Yükseliş Koleji olan okulun Spor Salonunda oynamıştı. Eskişehir’den otobüslerle seyirciler gelmiş, çok güzel sonuçlar alınmış, yarı finale kadar yükselmiş ve evimizde yarı finalde FC Barcelona’yı bile seyretme imkanı bulmuştuk.
Bu hikayeyi artık herkesin bildiğini düşünüyorum. O nedenle, ben bugün sizlere bu süreçte yaşanan bilmediğiniz küçük trickleri, küçük anıları yazacağım.
Eskişehir Eti, İsrail engeli kolay aşmıştı ve sıradaki rakip İzlandaydı. İzlanda, hentbolu iyi bilen, iyi bir hentbol ülkesi, iyi bir rakipti. Bizim için kötü bir eşleşmeydi. Üstelik ilk maçı da kendi evimizde oynayacaktık. “Hay Allah!.. En azından ikinci maç kendi evimizde olsaydı!.” diye düşünüyorduk. Tam Eskişehir halkı hentbolu bu kadar sevmişken, tam Türkiye, Eskişehir Eti ile hentbolu tanımışken, hatta ETİ’nin sahibi Firuz Kanatlı’nın eşi yurtdışındaki maçlara alçılı ayağı ile bile gidecek kadar sevmişken, bu noktada Şampiyonlar Ligine veda etmek hiç hoş olmayacaktı.
Bizler ” İzlanda’da nereden çıktı ya..! Başka ülkemi kalmadı!.” diye düşüne duralım, tam bu noktada Yaşar Hoca’nın aklına bir fikir geldi ve denemeye karar verdi. Yaşar Sevim hocamız ikinci maçın Türkiye’de oynandığı takdirde bir şansımız olabileceğini düşünüyordu. Takımına güveni sonsuzdu. 1980’li yılların sonu, 1990 yılların başında, rakip takımların maçlarını şimdiki gibi izlemek ve takımlar hakkında detaylı bilgi almak neredeyse imkansızdı. Takip ettiğimiz tek şey World Handball dergisiydi. Kim hentbol iyi oynuyor, hangi ülkeler bu iyiler arasında, bu dergiden öğreniyorduk. Yaşar Hoca bu dergiye aboneydi, bizde Yaşar Hocaya…
Eskişehir ETİ olarak İzlanda’ya bir mektup yazıldı ve takımda yer alan sporcularının çoğunun İzlanda’da oynanacak olan ikinci maç tarihinde sınavlarının olduğunu, bu sınavlara sporcuların mutlaka girmesi gerektiğini, mümkünse ilk maçı İzlanda’da, ikinci maçı ise Türkiye’de oynamak istediklerini belirten bir istekte bulunuldu. Bu, İzlanda için kabul edilebilir bir istekti.
Çünkü o tarihlerde hentbolda ülkeler A, B, C Grubu şeklinde sınıflandırılırdı ve biz, hatırladığım kadarıyla C Grubunun en sonuncusuyduk. İzlanda ise B Grubunu birinci bitirmiş ve A Grubuna yükselmişti.
EHF’de iki tarafın kendi aralarında yaptığı bu anlaşmayı kabul etti ve maçların yerleri değiştirildi. İlk maç İzlanda’da, ikinci maç Ankara’da oynanacaktı.
rnEskişehir ETİ, İzlanda soğuğuna karşı aldığı montlarla yola çıktı. Maç günü geldi. Maçı İzlanda Hafnarfjordur takımı sekiz farkla kazanmıştı. (29-21) Sonuç; deplasman, bizim ve İzlanda hentbolunu düşündüğümüzde normal bir sonuçtu.
Ama daha ikinci maç vardı. Hesaplar boşuna yapılmamıştı. Ankara Söğütözü Yükseliş Kolejinde oynanan maça Eskişehir ETİ, her iki tarafı dolu tribünlerin “Size bir bilmecem var çocuklar!” ile başlayıp, “ETİ, ETİ, ETİ!” diyerek biten tezahüratları ve ellerinde seyirciye atacakları bisküiler ile çıktı salona. Çok iyi bir takımdı ETİ. Zaten o tarihlerde çok iyi bir erkek ligi vardı. Her maç neredeyse bir final niteliğindeydi. İstanbul, Ankara maçlarını saymıyorum, Eskişehir Kılıçoğlu Toprakspor bile canına okurdu Eskişehir ETİ’nin.. Maç kazanmak öyle kolay değildi.
Bu tezahüratlar ve bu güvenle çıktı sahaya Eskişehir ETİ.. Kendilerine, hocalarına ve seyircisine güvenen bir takım vardı sahada. Sporcular biliyordu, Yaşar Hoca kendilerine güvenmese bu maçın yerini değiştirmezdi. Kenarda ilk maçtaki sekiz sayıya nasıl ulaşacağını iyi bilen bir yönetim ve bunu sahada nasıl uygulayacağını iyi bilen bir takım vardı.
Daha ilk yarıda İzlanda’yı perişan etmiş ve ilk devre 17-7 Eskişehir ETİ lehine bitmişti. İzlanda, hem sahadaki hentbola, hem de tribündeki seyirciye şaşkın şaşkın bakıyordu. Bizse, hentbolun yaşadığı en güzel günlerden birisinin keyfini yaşıyorduk. Maçta, İzlanda’dan Kristjansson tek başına 10 gol atıyordu ama, Eskişehir ETİ hanesine, Secaattin 8, Zeki 8, Ali İsmet 6, Şakir ve Fatih 4, Serdar 3 gol yazdırıyordu.
İkinci yarı İzlanda bütün kozlarını oynamaya, bütün mücadelesini ortaya koymaya başlasa da, maç ilk devrede bitmişti. Buraya kadar gelmiş bir maç bırakılamazdı. Öyle de oldu. Eskişehir ETİ, son anları bir ömür gibi geçen ikinci devrede, farkı zaman zaman geriye çeksede, korumasını bildi, ilk maçtaki sekiz sayının üzerine çıktı, on iki sayı fark yaptı ve ikinci maçı Türkiye’ye almakla ne kadar iyi bir iş yapmış olduğunu herkese, ama önce İzlanda’ya göstermiş oldu. (33-21) Eskişehir ETİ Bisküileri hentbol takımı, ilk kez Kulüpler Şampiyonlar Liginde ilk sekiz takım arasına girmişti. İlk sekiz takım arasında bir Türk takımı vardı artık.
Bu maçtan sonra ise Yaşar Sevim Hocamız şunları diyecekti; “Bugünleri de gördüm ya, ölsem de gam yemem”.
Ve bu tur, Almanya’nın Groswallstadt takımı ile yani Almanya şampiyonu ile yapılacak çeyrek final maçını ve oradan da İspanya temsilcisi Barcelona ile yarı final mücadelesini getirecekti. Onları da daha sonraki yazılarda paylaşırız…
Bakalım bugün, Velüx EHF Şampiyonlar Ligindeki ilk maçına çıkacak olan Beşiktaş Mogaz Hentbol takımı bizlere hangi hikayeleri yazdıracak, hangi anları, hangi anıları yazdıracak hep birlikte göreceğiz.