“BENİM için tek başarı kazanmaktır. Mücadele etmek, savaşmak ve de kazanmak…
Beraberlikler, az farklı yenilgiler ve de ucuz kurtuluşlar, başarısızlığın gerekçesidir sadece…
Çünkü hayat, kazananın yanındadır. Ona dosttur, sevecendir…
Tarih, Şerefli ikincilikleri değil, şampiyonlukları yazar…”
Ne yazık ki, birçok insanın yaşam felsefesi, üstteki birkaç cümleden oluşur.
Buna son 25 yılın popüler felsefesi, kolay yoldan çok para kazanma, zengin olup lüks evlerde oturmak ve de lüks otomobillere binmeyi de ekleyebiliriz.
Yani emek verip, alın teri akıtarak yıllar sonra bir mevki sahibi olmak yerine, eş- ahbap- dost ilişkileri ile “bir gecede müdür olmak” gibi… “Az emekle, çok verim almak” kısacası…
İşte tüm bunları düşündüm, Ankaragücü’nün Hatayspor ile berabere kaldığı maçı izlerken…
Bir de aklıma yıllar önce Ankaragücü, Süper Lig takımı iken farklı sezonlarda iki kez karşılaştığı Hatayspor ile oynadığı maçlar geldi. O zaman derdim ki içimden, “Hatay’ın gençleri, kendilerini süper lig takımına beğendirmek için nasıl da çaba sarfediyor…”
Geçtiğimiz hafta sonu İşte 19 Mayıs Stadı’nda aynı ligdeki iki denk takımın mücadelesini izlerken, böyle bir nostalji yaptım.
Bir buçuk forvet ile oynayan Ankaragücü, soldan Mehmet Erdem’in atakları olmasa, “Susuz kuyudan hava çeken motor” gibiydi. Mehmet Umut Nayır, iki stoperi yormaktan başka bir şey yapamadı. Orta alandaki Harun Aydın ile Serhat, bal yapmayan arı misali boşa koşup durdular. Selim Teber, bu sezon aslıyla ilgisi olmayan kötü, verimsiz bir kopya gibi. Levent Kale de ne oynadığını, niçin oynadığını bilmeyen bir görüntü sergiledi.
Kaleci Gökhan vasat, savunma az hatalı çok verimli idi.
Kenar yönetimi için kesinlikle yetersizlik notum değişmeyecek. Yönetimin bu konudaki gereksiz ısrarı, sevimsiz bir ağır faturayı da beraberinde getirecek.
Ve elbette yönetim için de bir iki söz gerekli.
Başkan Mehmet Yiğiner, geçtiğimiz sezon Türkiye’de hiçbir başkana nasip olmayan; belki de hiç olmayacak bir açık kredi ve sınırsız destek ile çalıştı. Elbette kendisinin gayretleri de çok önemliydi ama Ankaragücü taraftarının Diriliş Sezonu’ndaki performansı, son yılların gerçek şampiyonluğu idi.
İnanılmaz bir destek ve olgunlukla takımı ittiler. Ama takım 2. Lig için oldukça iyi de olsa, başarı gelmedi.
Herkes bu sezondan umutluydu… İlk hafta deplasmanda alınan Kahramanmaraş galibiyeti de buna katkı sağladı. Ancak birbiri ardına üç beraberlik, dengeleri bozdu. Bu üç beraberlik, Ankaragücü gibi iddialı bir takım için üç puan kazanmak değil, tam 6 puan kaybetmek idi.
Ve bu nedenle yönetim-taraftar gerginliği başladı.
Başkanın adamlarının, sol kapalı tribününden aleyhte tezahürat yapanları cep telefonuyla kayda almaları, bir de bu kişilerin ceza alması, işin tuzu biberi oldu.
Ve ip koptu. Tribünler yıllar sonra ilk kez birleşip, Başkan Yiğiner’i hedefe koydu.
Ve geçen yılın “Kahraman” Başkan’ı; bu sezonun bavulunu toplayıp defolup gitmesi gereken “”Ankaragücü haini” şekline dönüştü.
İşte, “kahramanlık ile hainlik arasındaki ince çizgi” tam da buydu.
Ve bu gelişme, Başkan Yiğiner için sonun başlangıcı idi.
Ankaragücü tarihinde bunu daha önce yaşayanların tümü gibi, Yiğiner de “Eski Başkan” olma yolunda hızla ilerliyor. Ankaragücü, üst üste 5-6 maçı kazanıp, tarihini ve talihini değiştirmezse kaçınılmaz son ortada…
Bir kaos daha geliyor bağıra bağıra…
Kaybeden Ankaragücü, ağlayan da Ankaragüçlü olacak…