Osmanlıspor’un Bayern Münih patentli hücum gücü, hayallerinin peşinde koşarken kansere yakalandı; savaşı futbol oynama iştahıyla kazandı. Şimdi sırada başka zaferler var...
Konyaspor’daki teknik direktörü Giray Bulak’ın Erdal Kılıçaslan’ı götürdüğü Ankara’daki profesör “Kansersin” dediğinde genç futbolcu için her şey bir anda sarpa sarmıştı. Hayatınızı altüst eden bir şeyle karşılaştığınızda mutlaka bir tepki verirsiniz ama tam hayallerini kurduğunuz günlerin arifesinde böyle bir sorun yaşarsanız tepkiniz çok daha şiddetli olur. Türkiye’ye gelmeden önce kafasına koyduğu milli takım hayalinin gerçekleşmesine birkaç iyi maç kala Erdal’ın yaşadığı da bundan farksız.
“Sabah 12 kilometre koşan 22 yaşındaki futbolcuma idmandan bir saat sonra kanser teşhisi konuldu” diyor Giray Bulak. “İçim cız etti! Erdal’a baktım put gibi duruyor. Ne desem diye düşünürken o, doktora sorular sormaya başladı. O zaman onun Almanların arasında yetiştiğini hatırladım.”
Erdal, üç kuşak önce Almanya’ya göçen ailenin iki çocuğundan biri. Gaziantepspor’a transfer olmadan önce Bayern Münih altyapısında Bastian Schweinsteiger’e forma yüzü göstermemiş bir futbolcu. Daha önce en ciddi sakatlığını elinde su şişesiyle maç yapmaya koşarken yolda düşüp kolunu kesmesiyle geçirdiğini ablası Bahar Kılıçaslan anlatıyor. “Erdal çok güçlü bir çocuktu. Oyun oynamaya çalışırken canımızı yakardı. Hatta bu yüzden arkadaşlarının anneleri çocuklarının onunla oynamalarını istemezdi” diyor. “Hastalığını öğrendiğimde aklıma o günler geldi, kardeşimin kanser olduğuna inanamadım. Hamile olduğum için hastaneye gitmemi istemiyordu ama hep yanındaydım.”
O sırada yanında olamasa da telefonlarıyla onu yalnız bırakmayanlardan biri de Gaziantepspor’a transfer olduğu günden beri en yakın arkadaşı olan Ekrem Dağ’dı. O günleri hatırlamak bile istemiyor. “Beni arayıp testislerinden birinin alınacağını söyledi. Yine şaka yapıyor sandım. Ben de belaltı bir sürü espri yaptım ama gülmedi. Ciddi olduğunu anlayınca hiçbir şey söyleyemedim. Üzülmesin diye ağlayamadım da. O dönem Beşiktaş’ta oynuyordum. Sezon devam ettiği için yanına gidemedim, meraktan içim içimi yedi. Önemli bir şey olmadığını söylüyordu ama kanser lafını duyunca insan kötü oluyor.”
“Kemoterapiden 14 gün sonra koşmaya başlayabileceğimi öğrendiğim için hiçbir şey umurumda değildi”
Erdal’ın yaşadıklarını FourFourTwo’ya anlatırkenki hali Ekrem Dağ’ın anlattıklarıyla hâlâ aynı. Bizim ne söyleyeceğimizi bilemeyip duraksadığımız anlarda o devam ediyor. “Doktor acilen ameliyat olmamı söyleyince babamı arayıp ne biliyorsam anlattım. Sonra da Konya’dan pasaportumu aldığım gibi Almanya’ya gittim. Almanya’daki doktorlar da kanser olduğumu söyledi. Beni hemen ameliyata sokup testislerimden birini aldılar.”
Onu asıl korkutan şeyin ameliyattan sonra yapılan testlerde vücudunun başka bir yerinde kanserli doku çıkma ihtimali olmuş. Test sonuçları temiz çıkınca bu korkusundan kurtulmuş. Doktoru ona her ihtimale karşı bir seans kemoterapiye girmesi gerektiğini söylemiş. Onun merak ettiğiyse kemoterapinin nasıl bir şey olduğundan çok ne zaman futbol oynayabileceği!
“Kemodan 14 gün sonra koşmaya başlayabileceğimi öğrendiğim için hiçbir şey umurumda değildi. Kanser başka bir yerime yayılmış olsa altı ay oynayamayacaktım. Onu düşünmek bile istemiyordum. Bir an önce olsun bitsin istedim.” Öyle ki kemoterapi seansı biter bitmez arkadaşlarıyla dışarıya çıkmış, Giray Bulak’ı arayıp, iki gün içinde Konya’ya döneceğini söylemiş.
Söylemiş ama “kemo”nun etkileri o telefon görüşmesinden bir gün sonra ortaya çıkmış. “Beni bir koltuğa oturtup bir sürü kabloya bağladılar. Düşünsene o kablolarla sana zehir veriyorlar, sen de öyle oturuyorsun. Bu çok garip bir şey!” O garipliği vücudunun her yerinde hissetmesinin annesinin pişirdiği yemeğin kokusuyla ortaya çıkmasını da en az bunun kadar garip bulmuş. Türkiye’de en çok özlediği şey, başını döndürüp midesini bulandırmış ve kemoterapiden çıkıp takımına dönmeyi düşünürken sonraki birkaç gün yataktan çıkamamış.
“Benimle başka zaman samimi olmayan, kanser olduğum için beni aramasın”
Ablası onun Almanya’da tedavi gördüğü bir buçuk ay boyunca her gün futbol maçları izlediğini, Konyaspor’un maçlarını izlerken “Ben de onlarla olmalıydım” diye hayıflandığını anlatıyor. O dönemki takım arkadaşı Veysel Cihan da “Gün aşırı arayıp takımı, antrenmanlarda neler yaptığımızı soruyordu” diyerek buna tanıklık ediyor.
Erdal’ı iyi tanıyan ve tedavi sürecinde yanında olan sadece birkaç kişi var; zira Erdal hastalığı boyunca onların haricinde kimseyle görüşmemiş. Bunun bir sebebi insanların onunla acıyarak konuşmalarından nefret etmesi, bir sebebi de sırf bu yüzden kanseri yenemediğini düşündüğü teyzesi. “Onun mide kanseri olduğunu öğrenen herkes ağlamaya başladı” diyerek o günleri hatırlıyor. “Komşular geliyor ağlıyor, akrabalar geliyor ağlıyor! Gördükçe kızıyordum ama bir şey yapamadım. Teyzemi öleceğine inandırdılar, o da öldü…”
Bu yüzden, Almanya’da olduğu süre boyunca gelen ziyaretçileri görmemek için kendisini evden dışarı atmış, birkaç kişi haricinde kendisine ulaşmaya çalışan kimseye dönmemiş. “Hani derler ya kötü zamanımda yanımda olmayan iyiyken olmasın. Bence o yanlış. Benimle başka zaman samimi olmayan kanser olduğum için beni aramasın. O zaman bana acıdığı için aramış oluyor. Sanki o arayınca iyi olacağım!” Hastalığından bahsederken kendisini duygu sömürüsü yapıyormuş gibi hissetmesi de cabası.
“Bir annemi, bir de Giray hocayı iyi olduğuma inandıramadım”
Kalabalıkları sevmemesinin sebebi sadece kanserle uğraşırken yaşadıkları değil. Erdal Kılıçaslan için kanserden daha zor bir şey var: Yedek kalmak! Zaten onu Türkiye’ye sürükleyen de bu durum olmuş.
“Bayern Münih altyapısına sekiz yaşımda girmiştim. 16 yaşımda da Almanya Milli Takımı’nda oynamaya başladım, kaptanlık yaptım, kendimden büyüklerle U-20 Dünya Kupası’na gittim” diyerek anlatmaya başlıyor. Bunun üzerine Chelsea, Newcastle United, Fenerbahçe gibi takımların scout’ları peşine düşmüş ama Felix Magath onu A takımla birlikte çalıştırmaya başladığı için gönderilmesine izin vermemiş. Magath takımdan ayrılmasına izin vermese de oynaması için fırsat da yaratmayınca Erdal, Türkiye’den gelen transfer tekliflerinden birini kabul edip hayatının en zor dönemine başlamış. “Almanya’da kalsam da büyük ihtimalle sözleşmemi uzatıp başka takımlara kiralık göndereceklerdi. Altyapıda Philipp Lahm’ın, Schweinsteiger’in önündeydim ama Alman oldukları için A takımda onların üzerine daha çok düştüler” dedikten sonra Bundesliga’yı bırakma sebebi onu da tatmin etmiyor. “Hata yaptım. Süper Lig’de hemen oynamaya başlarım diye düşündüm ama burada da beni altı ay yedek bıraktılar. Depresyona girdim, babamı arayıp ‘Ne kadar para aldıysak geri verelim, dayanamıyorum’ dedim ama dönmeme izin vermedi!”
Erdal’ın babası Yusuf Kılıçaslan oğlu gibi futbolla yaşayan bir adam. Geçmişte Münih Türkgücü’nde oynamış, zamanın Türkiye 1. Lig’inden transfer teklifleri almış eski bir futbolcu. Bir sabah gelen telefonla oğlunun kanser olduğunu öğrendiğinde ilk sorduğu şeyin “Futbol hayatın ne olacak?” olması da bundan. Oğlunun özgüvenini kaybetmesinden korktuğu için onu ikna etmiş ve söyledikleri işe yaramış. “Erdal, Türkiye’ye genç bir çocuk olarak gitti ama koca adam olarak döndü” diyor ablası Bahar. “Gaziantepspor’a transfer olmadan önce sürekli konuştuğu için dedem ona ‘eşek arısı’ derdi ama döndüğünde baktık ki eski haline hiç benzemiyor.”
Gaziantepspor’dan Gaziantep Büyükşehir Belediyespor’a kiralanması Erdal için başta büyük bir yıkım olsa da 16 maçta attığı dokuz gol onu yeniden kendine getirir. Gaziantepspor’a bir daha dönmeden adının özdeşleştiği Konyaspor’a transfer olur ve hastalığı boyunca yeniden oynamaya başlayacağı maçı düşünmeye koyulur.
“Ameliyatımı yapan doktor kendime iyi bakmam gerektiğini söyleyince annem de benimle birlikte Konya’ya geldi. Sonrasında bir annemi, bir de Giray Bulak’ı iyi olduğuma inandıramadım! Antrenmanlarda her şeyi yapıyordum ama beni oynatmıyordu” diyor Erdal. Şimdi artık onu anlasa da o zaman buna çok kızdığını itiraf ediyor.
Giray Bulak’sa kararından pişman değil. İnsanlığının sahadaki oyundan çok daha kıymetli olduğunu, iyi olduğundan tamamen emin olmadığı için Erdal’ı oynatmadığını söylüyor. O günlerde iki taraf arasında kalan yardımcısı Orhan Çıkırıkçı’ya göre de doğru olanı yapıyor. “Erdal deli gibi çalışıyordu, bunu hepimiz görüyorduk ama menisküs yırtığı değil ki, çok ciddi bir hastalık bu. Üzüldüğünü bilsek de ona zarar vermemek için beklemeye mecburduk.” O sırada Erdal’a en yakın olan isim, Veysel Cihan’a göreyse durum “Onun kendini mecbur hissettiği tek şey bir an önce maça çıkıp, kendine ve tribünlere bir şeyinin olmadığını kanıtlamak!” istemesinden ibaret.
Tüm bunların yaşandığı sırada tribünlerin hiçbir şeyden haberi yoktu. Konyaspor taraftarı futbolcularının sıradan bir kasık fıtığı ameliyatı için Almanya’da tedavi gördüğünü sanıyordu. Takımdaki arkadaşları durumu bilmelerine rağmen ağız birliği edip haberi basından sakladılar. Öyle iyi saklıyorlar ki bugün yakın arkadaşları haricinde durumu bilenlerin sayısı hâlâ çok az. Hatta bazıları kendilerinden görüş almak isteyen FourFourTwo’nun sorusuna şaşırıp önce Erdal’ın anlattıklarını duymak istiyor!
Oysa Erdal artık hastalığı hakkında konuşmaktan rahatsız olmuyor. Hastalığın nüksetme ihtimalinin en fazla yüzde 4 olduğunu, altı ayda bir gittiği doktor kontrollerini de ligin tatil olduğu zamanlara denk getirdiğini söylüyor.
Erdal Kılıçaslan artık gerçekten sağlıklı. “Eşek arısı” gibi olduğu döneme dönemese de mutlu. “Kimsenin böyle bir şey yaşamasını istemem ama yaşayan olursa bana baksın” diyor. Ona göre her şeyin başı “iyi kafa!” Hem de yaşadıklarını bilen herkese “Ben asla onun kadar pozitif olamazdım” dedirtecek kadar…
Kanserden kurtulma listesinin ikinci sırasında futbol var. “İşimi sevmeseydim bu kadar güçlü olamazdım” diyor. Üçüncü sırada hiçbir zaman aklından çıkarmadığı milli takımda oynama isteği geliyor. “Bir de PlayStation!” diyor. “Hasta odasının en büyük enerji kaynağı!”
“Kanseri o golle yendim!”
Erdal, bir golün neleri değiştirebileceğini anlatıyor
“Kanser olduğumu öğrendikten üç ay sonra ilk defa Ankaraspor’a karşı oynadığımız lig maçında oynayıp gol attım. Düşün, ilk maçımda gol attım! Kanseri o golle yendim! Her şeye yeniden başladım.” O sırada Giray Bulak takımdan ayrılmış, yerine Ünal Karaman gelmişti. “Hastalığımı duymuş, doktorlarla konuşup oynayabileceğimi öğrenmiş. Beni çağırıp ‘Bir sıkıntın var mı?’ dedi. ‘Yok’ dedim, o günden itibaren konu kapandı. Ondan sonra da bana kanseri hatırlatacak hiçbir şey kalmadı.” Annesi hariç! Fatma Kılıçaslan doktor randevularını kendisinin aldığını, Erdal’la konuştuğumuzda kontrollerini ihmal etmemesini bizim de tekrarlamamızın iyi olacağını söylüyor! Şu an Konya’da oğlunun yanında değil; Erdal onu kendisine bebek gibi davrandığı için iki hafta içinde Almanya’ya geri göndermiş!
Kaynak: fourfourtwo.com.tr
Okuyucuların Tercihi
Copyleft 2015 - klasspor.com. "İnsan beyninin ürettiği hiçbirşey bize ait değildir." Klasspor editörleri ya da yazarları tarafından üretilmiş tüm haberleri, yazıları, fotoğrafları ve videoları sormadan, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.Kaynak gösterirseniz o sizin güzelliğiniz olur. Göstermeyene küfür, gösterene teşekkür etmiyoruz.
klasspor.com basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Sitemizde yapılan tüm yorumlardan yazarları mesuldür. Boşuna hukuki süreç yaşamamak için biz kontrol etmeye çalışıyoruz ancak gerekli durumlarda IP adresleri "Aman tanıdıktır" diye düşünülmeden savcılara verilebilir.