Ankaragücü efsanesi, "Timsah Yürüyüşü"nü bu topraklarla tanıştıranlardan biriymiş!
Futbol hayatımın en mutlu anı,
Antalyaspor ve Kayserispor'da yaşadığım PTT 1. Lig şampiyonluklarıydı.
Maç olarak söylemem gerekirse de 2000-01 sezonunda Ankaragücü'nde oynarken Galatasaray'ı deplasmanda yenmiştik. Aslında hem sevinmiştim hem üzülmüştüm. Eskiden Galatasaray'a bir sempatim vardı ancak onları yenerek Fenerbahçe'yi şampiyon yapmıştık. Yine de ligin kaderini değiştirdiğimiz için çok mutlu olmuştum.
Geriye dönüp baktığımda beni en çok üzen olay,
uzun süre hizmet ettiğim Ankaragücü camiasının küme düşmesi.
Futbolda yenmek de yenilmek de var ancak böyle büyük bir camianın küme düşmesi beni çok üzmüştü.
Kendimle en çok gurur duyduğum an,
anne ve babamın maçlarda beni izlediği zamanlardı. Sahadayken onlara iyi bir evlat olduğumu hissettiğimden dolayı büyük gurur yaşıyordum.
Futbol hayatımdaki en büyük pişmanlık,
büyük takımda oynayamamış olmam. Tabii ki bende de hatalar var, daha da iyi olabilirdim.
Ankaragücü'ndeki en iyi zamanlarımda bir fırsat da yakalamıştım aslında. O dönemde Ahmet Yıldırım ile Galatasaray'a bir takasım düşünülmüştü ancak şartlar uyuşmadı.
Beni en iyi anlatan iki özellik,
oyun zekâm sayesinde sahada olup biten her şeyin çok farkında olmam ve süratim.
Benim için futbol,
yaşam şekli. Şu ana kadar futboldan başka bir iş yapmadım, yapmayı da düşünmüyorum.
Böyle doğdum, Allah kısmet ederse de böyle ölmek isterim.
Güzel bir camianın içerisinde sevdiğim işi yapmaktan dolayı çok mutluyum.
Birlikte oynamaktan en çok zevk aldığım oyuncular,
eski Fenerbahçeli Tarık Daşgün ve Cafer Aydın'dı. Uzun süre takım arkadaşlığı yaptığım Hakan Kutlu'nun bizi hırslandırıp motive etmesi de çok önemliydi.
Karşılıklı oynadığım en iyi oyuncu,
Ümit Karan'dı. Hem çok iyi arkadaştık hem de aramızda büyük bir rekabet vardı. Gol attıkça santralarda birbirimizi kızdırırdık.
Taraftardan aldığım en güzel tepki,
Ankaragücü'nde oynarken ligde yedi hafta boyunca sadece 1 puan almamıza rağmen taraftarların bizi sekizinci maçta çok büyük bir sevgi ve meşaleler ile karşılamaları ve hiç tepki göstermemeleriydi.
Sahada başıma gelen en ilginç olay,
ilk timsah yürüyüşünün içinde yer olmamdı. Musisi bu hareketi yurt dışında bir takımda görmüş sanırım.
Maçta gol atınca tek başına yapmaya başladı sonra benimle birlikte Baliç ve Ercüment de bu sevince katıldı. Takımın maskotu da timsah olduğu için bu sevinç bir sembol haline geldi.
Futbolculuk günlerine dair en çok özlediğim şey,
tabii ki gol atmak. O çok farklı bir duygu. İnsanlarda yarattığınız o mutluluğun yarattığı hissi tarif etmek mümkün değil. Şimdi saha kenarındayken de oyuna girip gol atmak istiyorum ancak artık kendimizi halı sahalarla, veteran maçlarıyla tatmin ediyoruz.
Bundan sonraki planım,
kariyerime teknik direktör olarak devam etmek. Daha önce birçok takımda yardımcı hoca olarak çalıştım. Şu an "A" lisans sahibiyim; daha sonra "Pro" lisansı alarak tek başına takım çalıştırmak istiyorum.
Şu ana kadar futboldan başka bir iş yapmadım, yapmayı da düşünmüyorum.
Four Four Two
Okuyucuların Tercihi
Copyleft 2015 - klasspor.com. "İnsan beyninin ürettiği hiçbirşey bize ait değildir." Klasspor editörleri ya da yazarları tarafından üretilmiş tüm haberleri, yazıları, fotoğrafları ve videoları sormadan, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.Kaynak gösterirseniz o sizin güzelliğiniz olur. Göstermeyene küfür, gösterene teşekkür etmiyoruz.
klasspor.com basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Sitemizde yapılan tüm yorumlardan yazarları mesuldür. Boşuna hukuki süreç yaşamamak için biz kontrol etmeye çalışıyoruz ancak gerekli durumlarda IP adresleri "Aman tanıdıktır" diye düşünülmeden savcılara verilebilir.