İlk kez 2006 yılında giydiği milli formayı o günden sonra tekrar giyebilmek için tam 7 yıl beklemek zorunda kalan Bilal Kısa, "Her inişin bir çıkışı var." diyerek geldiği noktadaki mutluluğunu dile getirdi. Ankaraspor'un küme düşürülmesiyle birlikte yaşadığı zorlu dönemlerin kendisini tekrar bir alt lige ittiğini de belirten Bilal Kısa, tekrar ayağa kalkmasını bilip "en büyük gurur" olarak tanımladığı A Millî Takım'a yeniden yükselmeyi başardığı için mutlu olduğunu söyledi.
Türkiye Futbol Federasyonu Basın Departmanı'nın hazırladığı TamSaha Dergisi'nden Aydın Güvenir'e konuşan Bilal Kısa, bu yükselişindeki en büyük etkenleri zamanında kendisine inanan Karabükspor ve Akhisar Belediyespor ile "Abi gibi" diye tanımladığı Hamza Hamzaoğlu olarak gösteriyor. İşte Bilal Kısa'nın TamSaha Dergisi'ne verdiği röportajın detayları:
Fenerbahçe'de oynama şansı bulamasan da bu takımın altyapısından yetiştin. O altyapıdan yetişmek sana neler kattı?
Benim gençlik dönemimde dört büyükler, Bursaspor ve Gençlerbirliği gibi takımların altyapısından yetişmek avantajdı. Fenerbahçe'de 3 yılım geçti. Genç takım ve PAF takımdan sonra bir süre de A takımla antrenmanlara çıktım. A takıma ilk yükseldiğim zaman takımın başında Mustafa Denizli vardı. PAF takımda oynarken A takımla yaptığımız bir çift kale maçtan sonra performansım beğenilince A takıma alınmıştım. Sadece bir resmi maçta oynama fırsatım oldu. Tabii ki gelişimim açısından Fenerbahçe'nin altyapısından yetişmemin katkıları olduğunu söyleyebilirim.
Fenerbahçe'nin altyapısından yetişen ve seninle aynı kaderi paylaşan bir diğer oyuncu da Olcan Adın. Onunla yaptığımız röportajda, "Fenerbahçe'de oynamadan geçirdiğim yıllar benim için kayıp oldu. O dönemde bir Anadolu takımına gitseydim şu an çok daha farklı bir konumda olabilirdim" demişti. Sen de bu görüşte misin?
Fenerbahçe'de bu sorun yıllardır var maalesef. Son yıllarda Fenerbahçe'de Semih Şentürk dışında altyapıdan çıkıp da düzenli oynama şansı bulan bir futbolcu yok. Beşiktaş ve Galatasaray'ın bu konuda daha başarılı olduğunu söylemek mümkün. Bu takımların altyapısından yetişip A Millî Takım'a yükselen oyuncular bulunmakta. Bunun sıkıntılarını ben de yaşadım. Tabii ki biz de o dönemde yeterli tecrübeye sahip değildik. Şu anki durumumla o zamanki durumum çok farklı. Genç futbolculara daha fazla destek verilmesi gerektiğini düşünüyorum o yüzden. Belki o dönemde bana daha çok fırsat verilseydi, uzun yıllar Fenerbahçe'de top koşturma şansım olurdu. Fırsat çok fazla gelmeyince ben de oynayabilmek için kulüpten ayrılmak durumunda kaldım.
Kariyerinde oynadığın takımlara baktığımız zaman Süper Lig'den bir alt lige transfer olup sonra tekrar bir Süper Lig takımına dönüş yaptığını görüyoruz. Bunun başlangıcı Fenerbahçe'den İzmirspor'a geçişinle oldu, daha sonra da Malatyaspor'a geri döndün…
İzmirspor'da düzenli olarak oynama fırsatı bulduğum için profesyonel futbol hayatıma asıl burada başladım diyebilirim. 2003-2004 sezonunda bu kulüpte forma giydim. Benim için çıkış noktası o sezon oldu aslında. Orada beklediğim desteği bulunca iyi bir sezon geçirdim ve sezon sonunda Süper Lig'de mücadele eden Malatyaspor'a transfer oldum ve dediğiniz gibi Süper Lig'e dönüş yaptım. Malatyaspor'a transfer olduğum zaman takımın başında Aykut Kocaman vardı. Aykut Hocanın gençlere önem ve forma şansı veren bir teknik direktör olduğunu biliyordum. Burada geçirdiğim dönemde de Aykut Kocaman'ın bana çok şey kattığını söyleyebilirim.
Malatyaspor'daki yükselişinle beraber 2006'da kariyerinde ilk kez A Millî Takım'a seçilmiştin. O dönemde de teknik direktör yine Fatih Terim'di…
Fatih Hoca A Millî Takım'ın başına geldiği zaman ben de Ümit Millî Takım'da oynuyordum. Ümit Millî Takım'ın başında Reha Kapsal vardı o dönem. Fatih Hocanın Ümit Millî Takım'dan A Millî Takım'a alınacak oyuncular listesinde ben de vardım. Aslında daha önce de çağrılacaktım ama Reha Hoca, Ümit Millî Takım'ın da o dönemde önemli maçları olduğundan ötürü bir süre daha burada kalmamı istemişti. Bunun ardından sezon sonunda Almanya'daki 15 günlük hazırlık kampına çağrıldım. Estonya maçında da sonradan oyuna dâhil olarak ilk kez A millî olma mutluluğuna eriştim.
İlk kez A millî olma heyecanını yaşadıktan sonra Ankaraspor'a geçtiğini görüyoruz. Orada uzun bir süre forma giydin ancak önemli sakatlıklar da yaşadın değil mi?
O sezon başında Aykut Hoca Ankaraspor'la anlaşmıştı. Malatyaspor da küme düşmüştü ve bana gelen transfer teklifleri vardı. Yine Aykut Hocanın beni istemesiyle Ankaraspor'dan gelen teklifi kabul ettim. Orada yaklaşık üç sezon forma giydim. Futbola ara vermem sakatlıklardan çok Ankaraspor'un bir alt lige düşürülmesi ve kulübün kapanmanın eşiğine gelmesi nedeniyle oldu. Orada bir istikrar yakalamıştım ve düzenli olarak da forma giyiyordum, üç sezon da bu şekilde devam ettim. Ancak 2009-2010 sezonu başlarında bu bahsettiğim olaylar olunca kulübün tüm futbolcuları olarak bir süre açıkta kaldık. Daha sonra da oyuncuların büyük bir kısmı Ankaragücü'ne transfer oldu. Ben de bu geçiş yapan futbolcular arasında yer aldım. Ancak ortaya ilginç bir durum çıkmıştı. Biz Ankaragücü'ne geçiş yaptığımızda zaten takım kadrosunda 25 kişi vardı. Üzerine 20 kişilik bir ekip de dâhil olunca takımın kadrosu 45 kişiye yükseldi. Futbolcular için kaos gibi bir ortamdı kısacası. Üzerine bileğimde stres kırığı meydana geldi o sezon. Zaten kulüp kapanmanın eşiğine geldiği için yaklaşık 3 ay top oynayamamıştım. Üzerine Ankaragücü'ne geçtiğimde yaşadığım bu sakatlık da eklenince 3 ay daha topla buluşamadım. Böylece o sezon yaklaşık 6 aylık zamanım boşa gitti. Üstelik sezona da iyi başlamıştım aslında ancak sonu çok kötü oldu. Bu nedenle 2009-2010 sezonunu kariyerimdeki en kayıp sezon olarak belirtebilirim.
Fenerbahçe'de olduğu gibi yine çeşitli nedenlerle oynayamadığın bir sezondan sonra bir alt lige geçiş yaptın. Bu sefer adres Karşıyaka'ydı.
6-7 yıldır Süper Lig'de forma giyerken tekrardan bir alt ligde top koşturacak olmak olumlu bir şey değildi tabii ki benim için. Sizin de dediğiniz gibi yeniden bir alt ligde oynamak durumundaydım. Alt ligde oynadığım takımların ikisinin de İzmir kulübü olması da ilginç bir tesadüf gerçekten. Uzun süre Süper Lig'de forma giydiğim için 1. Lig'e geçiş yaptığınızda tam olarak adapte olamıyorsunuz. Diğer yandan Süper Lig'den gelen bir futbolcudan beklentiler son derece fazla oluyor. Bununla bağlantılı olarak Karşıyaka'da çok kötü bir sezon geçirdiğimi ve kariyerimdeki en kötü futbolu orada oynadığımı söyleyebilirim.
Süper Lig'den 1. Lig'e transfer olan oyuncular genelde burada kalır ve yeniden Süper Lig'e kolay kolay dönemez. Ancak sen bunu kariyerinde iki kez gerçekleştirdin. Fenerbahçe'den İzmirspor'a geçtiğinde henüz 20 yaşındaydın, Süper Lig'e dönmen daha muhtemeldi ve bunu gerçekleştirdin. Ancak daha sonra iki kötü sezonun ardından Kardemir Karabükspor'a transfer oldun. Bunda ne etkili oldu sana göre?
Hani derler ya bazı şeyler nasiptir diye, benim de Süper Lig'de tekrar oynamam nasipmiş herhalde (gülüyor). İzmirspor'a gittiğimde 20 yaşındaydım ve önümde kocaman bir gelecek vardı ancak Karşıyaka'ya geçiş yaptığımda 28'indeydim ve bu açıdan bakılınca tekrar Süper Lig'e dönmem çok zordu. Üstelik bahsettiğim gibi Karşıyaka'da kötü bir sezon geçirmiştim. Ama Karabükspor da Süper Lig'e bir sezon önce yükselmişti ve transferdeki hedefleri Süper Lig tecrübesi olan, mâliyeti uygun oyuncuları kadrosuna katmaktı. Ben de onlardan biriydim. Transfer olduğumda takımın başında Yücel İldiz vardı. Ben transfer olmadan önce Karabükspor'da Cernat forvet arkası oynuyordu. Onun da arkasında Hakan Özmert vardı. Benim transfer olduğum dönemde Hakan Özmert takımdan ayrılmıştı. O pozisyonda da doğal olarak bir boşluk oluşmuştu. Bu nedenle Karabükspor bana transfer teklifinde bulunmuştu. Ben de bu fırsatı kaçırmak istemedim tabii ki. Karabükspor'un o yüzden bende ayrı bir yeri vardır. Düşüşte olsam bile yeteneklerime inanıp tekrar Süper Lig sahnesine çıkma şansı verdiler bana. 1.5 sezon oynadım Karabükspor'da. Burası benim için tekrardan bir çıkış oldu diyebilirim.
Yeniden yükselişe geçtiğin Kardemir Karabükspor'un ardından şu an oynadığın ve tekrar A Millî Takım'a seçilmeni sağlayan kulüp olan Akhisar Belediye Gençlik ve Spor'a geçtin…
Transfer olduğum zaman Akhisar'ın ligdeki durumu son derece kötüydü bildiğiniz gibi. İkinci yarının başlangıcı itibariyle 12 puandaydık ve son sıradaydık. Herkes düştü gözüyle bakıyordu takıma. Ben de Karabükspor'da Mesut Bakkal'ın göreve gelişinden sonra fazla şans bulamıyordum. Yaşım da belli bir seviyeye gelmişti. O yüzden düzenli olarak Süper Lig'de oynamak istiyordum. Akhisar'a transfer olurken ligdeki durumunu bu yüzden hiç önemsemedim. Bana takımın durumundan ötürü "gitme" diyenler de oldu ama ben "Ne olursa olsun çıkıp mücadele edeceğim" dedim. Dediğim gibi bir Süper Lig takımında düzenli olarak forma giymek istiyordum. Sezon sonunda da ne kadar doğru bir karar verdiğimi görmüş oldum.
Türkiye'de senin gibi sol ayaklı oyuncuların sayısı son dönemlerde oldukça azaldı. Sen de bu görüşte misin?
Türk futbolunda sol ayaklı oyuncuların sayısı her geçen gün azalıyor maalesef dediğiniz gibi. Aslında çıkmıyor demek yanlış olur, bizim ortaya çıkarmamız lâzım demek daha doğru. Bu tarz oyuncuları altyapılarda iyi araştırıp daha çok çıkarmamız lâzım. Diğer taraftan da 76 milyon nüfusa sahip bir ülkeden daha fazla yetenekleri ortaya çıkarmamız gerekiyor. Uluslararası turnuvalara düzenli olarak katılabiliriz bu şekilde.
Hamza Hocanın saha içinde senden bekledikleri ne peki? Atakları yönetmen mi?
Oyun yapımız kontratağa dönebiliyor zaman zaman. Özellikle içeride kanatlardan gelip rakiplerimizi hızlı ataklarla zor duruma sokabiliyoruz. Kanatlarda hem hızlı hem de ayaklarına hâkim oyuncularımız var. Gekas'ın ardından Niasse'ın gelişi takımın hızını daha da arttırdı. Hocanın da bu noktada bana verdiği görev, hücumda serbest olarak ataklara yön vermem. Hocam bana bu özgüveni her zaman veriyor sağ olsun. Ben de bu rolde yani hücumda serbest görev aldığım zaman daha başarılı olduğumu düşünüyorum aslında. Daha önceki dönemlerde ağırlıklı olarak sol açık oynuyordum. O zamanlar da içeri girip topla oynamayı ve topu ayağımda tutmayı severdim. Son iki sezondur, özellikle Hamza Hocanın da bana verdiği rolle daha fazla topla buluşuyorum. Bununla birlikte topsuz alanda koşmayı da öğrendim diyebilirim. İlk zamanlarda teknik olan ama maç içinde fazla koşu yapmayan bir Bilal vardı sahada. Şu an onu yıktığımı düşünüyorum.
Hamza Hocanın Fatih Hocanın yardımcılığını yapması ve aynı ortamda olmanız seni mutlu etmiştir hiç kuşkusuz…
Tabii ki. Kendi oynadığı kulüp takımının hocasının A Millî Takım teknik heyetinde görev yapması çok avantajlı bir durum oyuncu için. Bütün sezon birlikteyiz çünkü kendisiyle. Artık daha deneyimliyim, o yüzden Millî Takım'daki ortama da daha kolay adapte olabiliyorum. Buradan Fatih Hocaya teşekkür etmek istiyorum. Kariyerimdeki iki farklı dönemde Millî Takım'da oynama şansını bana Fatih Hoca verdi. Ben de bana duyulan bu güveni boşa çıkarmamaya çalışacağım tüm gayretimle.
Hem kendi oynadığın bölgede hem de sol ayaklı olarak Türkiye'de ve dünyada beğendiğin oyuncular kimler?
Emre Belözoğlu çok genç yaşta harika bir performans sergilemeye başlamıştı. Kendisi benden 3-4 yaş büyüktür. Ben de o dönemde onun oyununu çok beğenirdim. Zaten sol ayaklı olduğu için de dikkat ederdim sahada yaptıklarına. Dünya futbolunda ise en beğendiğim ve örnek aldığım oyuncu Zidane'dı
Okuyucuların Tercihi
Copyleft 2015 - klasspor.com. "İnsan beyninin ürettiği hiçbirşey bize ait değildir." Klasspor editörleri ya da yazarları tarafından üretilmiş tüm haberleri, yazıları, fotoğrafları ve videoları sormadan, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.Kaynak gösterirseniz o sizin güzelliğiniz olur. Göstermeyene küfür, gösterene teşekkür etmiyoruz.
klasspor.com basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Sitemizde yapılan tüm yorumlardan yazarları mesuldür. Boşuna hukuki süreç yaşamamak için biz kontrol etmeye çalışıyoruz ancak gerekli durumlarda IP adresleri "Aman tanıdıktır" diye düşünülmeden savcılara verilebilir.