Gençlerbirliği’nin kuruluş felsefesi, belki daha kucaklayıcı bir ifadeyle söyleyecek olursak, Gençlerbirliği’nde oynama ya da Gençlerbirliği taraftarı olma ruhu denen bir durum var. Bunun yazılı olmayan kuralları ya da halleri var mıdır? Buradan hareketle, bir Gençlerbirliği taraftarı neleri asla yapmaz, yapmamalı?
Gençlerbirliği'ni Ankara Sultanisi'nin, diğer adıyla Taşmektep, bir "resmi" futbol takımı var, bu takıma alınmayan öğrenciler kurmuş. Haliyle öğrencilerin öğretmenlerinin tercihine bir isyanları bu. Gerçi bu isyankâr olanı başarılı olunca, kendilerini takıma almayan hocalarını daha sonra başkan yapıyorlar ama neticede öğretmenlerin, müdürlerin kurduğu bir takım değil Gençlerbirliği. Bu yüzden kuruluşunda sivil bir karakter var. Bunu teslim etmek gerek.
Gençlerbirliği taraftarlığı ise gönüllü bir azınlık olma hali bir yönüyle. Ama bugün bir futbolsever "Gençlerbirlikliyim" dediğinde Elazığsporluyum diyenden de Fenerbahçeliyim diyenden de çok farklı şeyler ifade eder. Gençlerbirlikliyim diyen bir futbolsever, kelimenin her anlamıyla şunu söyler karşısındakine "Farklıyım". Gençlerbirlikliler futbolu sever, rakibine saygı duyar, küfür etmez, kendi takımını, kendi futbolcusunu hep bir ağızdan yuhlamaz. Ama takımına hayranlığı da mutedildir Gençlerbirliği'nin. Fanatik Galatasaraylı'yle fanatik Gençlerbirlikli birbirine benzemez, demek istediğim Gençlerbirliği fanatizmi başkadır, fanatiktir tarihini yazar: Tanıl Bora, fanatiktir web sitesi yapıp istatistik tutar: Mali Çetinkaya.
Bakın bizim taraftarımız bambaşka. Fenerbahçe'nin bir sloganı vardı, tam Fenerbahçeli olmak nedir onu anlatıyor: "Bir gün herkes Fenerbahçeli olacak". Adama derler ki o zaman Fenerbahçeli olmanın ne anlamı kalacak. Ama işte bunu İstanbullular üretir. Bakın her maçtan önce basın tribününde, protokolde dağıtılan esame listesi var. Burada iki takımın kadrosu, hakem isimleri ve puan tablosu yer alır. Son Galatasaray maçında dağıtılan esame listesinde puan tablosunda ilk dört sıradaki takımlar vardı. Puan tablosunda Gençlerbirliği yok yani. Onunla oynuyorsun ama onu aslında rakibin kabul etmiyorsun. Bu yüzden şunu bir daha, tekrar, ve gururla söylemeliyim. Biz o maçta Galatasaray'ı 1-0 yendik. Her neyse, söylemek istediğim şu, evet bir gün herkes bu İstanbul takımlarından birini tutabilir, Fenerli, Beşiktaşlı olabilir. Ama benim iddiam, evet, ama büyük bir kısmı bundan sıkılacak ve onların çoğu Gençlerbirliği'ni tutacak.
Neleri yapmamalı kısmına gelince. Bu çetrefilli bir mesele. Bu "başkayım", "ben diğerlerine benzemem", "ben farklıyım" hissini çok abartıyor olabiliriz. Biz böyle kalalım, çoğalmayalım, çoğalırsak bozuluruz gibi bir direnç var bazılarımızda. Ama biz istesek de istemesek de Gençlerbirliliklerin sayısı son beş-on yıldır yavaş yavaş artıyor. Bu sezon biraz daha hızlı, daha görünür bir artış var. Üstelik geçtiğimiz on yıl boyunca takımın çok başarılı bir performansı yok. Örneğin bu sezon Ordu'da yenilip geldik ama Eskişehir maçında tribünler doluydu. Bunun nedenini biraz da futbol dışında, Ankara'da aramak gerekiyor. Bir yandan da artık farklı olmak isteyenlerin sayısı da artıyor. Gençlerbirliği'ni tutmak nasıl söyleyelim, çok karizmatik bir davranış aslında. Tanıl Bora söylemiş işte: şehir ismi, semt ismi taşımıyor. Başkalarına benzemiyor.
Gençlerbirliği’ne gönül veren, destekleyen taraftarların eğitim düzeyi oldukça yüksek. Bugün belki bir akademik derinlikten bile bahsedebiliriz. Benim ilk aklıma gelen Tanıl Bora ve Ulus Baker, neredeyse ‘Gençlerbirliği tutkunu olmak’ diye bir deyişi literatüre kazandıran isimler. Gençlerbirliği taraftarları arasındaki bu entelektüalizmi nasıl anlamlandırmak lazım?
Tanıl Bora, bugün çığ gibi büyüyen Gençlerbirliği tribünlerindeki o büyük kütlenin çekirdeği olan bir kaç kartopu tanesinden bir tanesi. Ama belki de onu akademik camiaya tanıtması yönünden en önemli isimlerden birisi. Tam bilmiyorum ama tahminim Ulus Baker'e de kırmızıkarayı sevdiren odur. Ben de birkaç isim ekleyeyim. Ahmet Çiğdem, derslerde öğrencilerine üye kartını göstererek hava atar örneğin, bak ben şu şu numaralı Gençlerbirliği üyesiyim diye. Bire bir şahidiyim çünkü öğrencilerden biri bendim. Erdem Denk var Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde, doçent, iyi hem de çok iyi bir Gençlerbirliklidir. Ankara Hukuk Fakültesi'nden Kadir Gürten. Ben de akademisyenim. Ama bizim tribünlere baktığınızda herkes ağırbaşlıdır. Bakın memleketin her stadyumu adeta muhafazakar milliyetçi bir miting haline dönmüşken bile o tribün kendisini o ana akıma teslim etmemiştir, Tanıl Hoca'nın tabiriyle kendisini "sıradan milliyetçiliğin" bir mecrası yapmamıştır. Bu duruşu sanırım Gençlerbirliklilerin çoğunun "sonradan olması"yla, yani Gençlerbirlikli doğmamasıyla açıklayabiliriz. Gençlerbirlikliler babası, dayısı, amcası Gençlerbirlikli diye bu takımı tutmaz, böylesi de var elbette ama demek istediğim çoğu Gençlerbirlikli bir aydınlanma devri yaşar ve sonra Gençlerli olur. Gençlerbirliklilik bilinçli bir seçim. Nasıl her zaman mağdurların yanında olmak bilinçli bir seçimse. Bu seçimi yapmak da duygusal veya entelektüel bir birikimle olur.
Gençlerbirliği Ankara’nın neresinde durur, tarihinin neresine oturur?
Biz kulüp olarak fena halde Ankara'ya benziyoruz. Kaderimiz onunla bir. Ankara'nın, Ankara'da yaşayanlar da dahil sevenleri azdı. Azdı diyorum, çünkü bu değişiyor. İnsanlar artık burada, şehrin o devletli başkent kimliğinden farklı bir şehir kimliği yaratıyorlar. Çok kendiliğinden, çok derinden gelen bir şey bu. Ankara'yı sevenlerin sayısı arttıkça, bizi sevenlerin sayısı da artıyor.
Şehrin tarihinde neredeyiz? Abartmamak lazım, çünkü konu tarih olunca, bu benim mesleğim, üstelik Ankara tarihi üzerine de çalışıyorum, Gençlerbirliği için yalan söyleyemem. Yani şehrin görünümüne bir katkımız yok, stadyumla bir semti çekim haline getirmemişiz, diğer Ankara takımlarıyla kıyaslandığında her ne kadar kuruluşumuz sivilse bir o kadar bürokratik bir çehremiz olmuş. Ankara cumhuriyetin ilk 20-30 yılında taşra için neyse Gençlerbirliği de Ankara için o. Muhafızgücü'yle kıyaslarsan sivil, Ankaragücü'yle kıyaslarsan bürokrat ama "güç"le bir derdimiz olmamış, en güzeli de bu.
Gençerbirliği, taraftarın beklentisini karşılamakta başarılı mı? Bir Gençlerbirliği taraftarı, takımının her maçta kazanmasından, kupalar almasından başka neyi arzu eder, neyin hayalini kurar?
Şunu düzeltmeliyim. Gençlerbirliği taraftarı takımının her zaman kazanmasını istemez. Çok başarılı bir sezonda dahi, böyle bir beklentisi yoktur. Sadece kazanmaya değer biçseydik Gençlerbirlikli olmazdık zaten. Gençlerbirlikliler için takımları çoşkulu futbol oynasın, bu bir başarıdır. 90 dakika bir an olsun dinlenmeden mücadele etsin, bu bir başarıdır. İstanbullulara kafa tutsun, bu bir başarıdır. Tribündeki kadınlara çiçek versin, gol atınca tribüne koşsun ve her sene takımda bir kaç tane altyapımızdan gelen oyuncumuz olsun, bunların hepsi başarıdır. Bakın futbolun hayata benzediğini en çok Gençlerbirlikliler bilir, her zaman kazanamazsın, her gün mutlu olamazsın! Ama oynamaya ve yaşamaya devam edeceksin.
Taraftarın hangisi makbuldür, maç izlerken çekirdek çitleyeni mi, 90 dakika bir an olsun oturmayanı mı?
Bu söylediklerinizin ortalaması olan taraftar. Bakın bizim taraftarımız bambaşka. Çekirdeksever de var, sürekli bağıran da. Ama ikisi de değil. Yeni stadyumlarda, e-biletle, localarla yaratılmak istenen taraftarlık şekli neyse onun kendiliğinden oluşmuş hali Gençlerbirliği tribünü. Ama yapay değil, yapay olmadığı için de bir ruhu var. Bu yüzden taraftarlık biçimlerinin değişmesini, Ankara'daki değişimi yanyana aldığınızda, Gençlerbirliği'nin geleceği çok ama çok parlak. Değişime çok açık bir yapısı var. Çünkü yeni gelenleri ürkütecek birileri yok. Daha dün kulübü ziyaret eden bir İtalyan misyon şefi, "Burada maça gitmenin en güzel yanı, isterse bunu oğlu, kızı, eşiyle beraber yapabilmesi" dedi.
Şimdi de bizim stadyumumuza geldiğinizde bunu görebilirsiniz. Ben kendi adıma sahadaki mücadeleyle alakasız bir taraftarlık halinden sıkılıyorum. Rakip takım korner atarken "Gençler gol gol" diye bağırılması bana garip geliyor. Ama rakip korner atarken böyle bağırmayanların sayısı bizde fazladır. Gençlerbirlikliler maçı seyreder, oturur, arasıra kalkar. 90 dakika oturmayan bir grup da var. Ama dediğim gibi oturanlar, seyredenler ve maçın seyrine göre tepki veren, hareketlenenler çoğunlukta.
Bir de o ana ilişkin kendiliğinden, ince diyebileceğimiz müdahaleleri var. Hakeme hatalarını isminden mülhem, "Muhteşem Süleyman" diye hatırlatan bir tribünden bahsediyoruz.
Neticede bir Gençlerbirlikli kulübünden bahsederken sanki ailesinden, arkadaşlarından bahseder gibi konuşur, İstanbul takım taraftarları ise sanki bir millletten, ulustan bahseder gibi. Çok açık bir şey söyleyeyim. Çocukluğu da ergenliği de severim ama Gençlerbirlikliler yetişkindir. Bütün yetişkinler gibi aşık olduklarında karşılarındakine dokunmak isterler. Bunun imkansız olması saçmasapan bir şeydir, öyle değil mi? Ama Türkiye'nin yarıdan fazlası şu İstanbulluları uzaktan seviyor? Gerçi İstanbul'da dokunup da sevenlere bakınca şunu söylemek lazım: belki de onları uzaktan sevmek, sevenler için en güzeli.
Okuyucuların Tercihi
Copyleft 2015 - klasspor.com. "İnsan beyninin ürettiği hiçbirşey bize ait değildir." Klasspor editörleri ya da yazarları tarafından üretilmiş tüm haberleri, yazıları, fotoğrafları ve videoları sormadan, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.Kaynak gösterirseniz o sizin güzelliğiniz olur. Göstermeyene küfür, gösterene teşekkür etmiyoruz.
klasspor.com basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Sitemizde yapılan tüm yorumlardan yazarları mesuldür. Boşuna hukuki süreç yaşamamak için biz kontrol etmeye çalışıyoruz ancak gerekli durumlarda IP adresleri "Aman tanıdıktır" diye düşünülmeden savcılara verilebilir.