Yazı Sinan Federov
Ankara 1.Amatör’ün merkezi, yıllardan beri hep 19 Mayıs Dış Sahaları ve onun kafeteryası olmuştur. Herkes birbirini bilir, tanır. Müdavimi bol, hikâyeleri ve anıları bitmeyen bir yerdir. Orada transferler, antrenör değişiklikleri, eleştiri eksik olmaz; futbol sohbetleri gırla gider. Yeri gelir ortam, merkez medyayı aratmaz. Bilmeyenler için coğrafikonumunu verelim: Ulus’ta 19 Mayıs Kompleksi’nin içinde, 19 Mayıs Stadı, 19 Mayıs Spor Salonu, TSYD Ankara binası ve Gençlik Parkı’nın arasında kalan; birinin yan tarafında, diğerinin de kale arkasında tribünü olan; yan yana iki saha ve onları tam ortadan gören, soyunma odalarının üstündeki kafeteryadan oluşan “küçükbir dünya”. Başkent’te amatör futbolun kalbi!
Altı yıl önce 1. Amatör kümede, Mülkiye’de oynadığım dönem… Şimdilerde, maçı da sonucunu da pek hatırlamıyorum. Maç bitmiş, bizim Mülkiye tayfasıyla cümbür cemaat, “Nereye gideriz, ne yaparız?”ı düşünürken, o ara başlayan Gençlerbirliği-Hacettepespor U-14 maçına gözüm takıldı. Nasıl oldu, ne konuştuk bilmiyorum ama bizimkilerle plan-program yapamadan dağıldık ve maçı izlemek için tribüne çıktım. Kendi maçımı değil ama Gençlerbirliği’nin kardeş takımı dört beş farkla yendiğini hatırlıyorum. Hem takım olarak, hem de bireysel olarak sahada yaptıklarıyla hayranlık uyandıran o yetenekli çocukları büyük bir keyifle izledim.
O gün her anlamıyla arkadaşlarından ayrılan biri vardı. Fiziği, vücut dengesi, sol ayağı, topu alışverişi, gol vuruşu, pozisyon alışı, sahadaki duruşu, rahatlığı ve hatta gol sevinciyleçoktan olgunlaşmış, “olmuş”biri… Şortlar sahadakilerin çoğunun çelimsiz bedenine uzun, formalar bol gelirken, onun gelişmiş ve düzgün fiziğine tam oturuyordu. 14 yaşındaki bu 9 numara o gün üç gol attı.
Tribünde, çoğu oynayanların akrabaları olan 25-30 kişi vardı. Gençlerbirliği eşofmanlı (muhtemelen 18’de olmayan) birkaç delikanlıdan birine yaklaştım ve 9 numarının adını sordum. “Artun” dedi. Kulağa tuhaf gelen soyadını da söyledi ama o hiç aklımda kalmadı; Akçakın’mış. Böyle tanımış oldum Artun Akçakın’ı. Maçtan sonra “Sahaya girip tebrik etsem mi?” diye aklımdan geçirdim, ama niye yapmadım bilmiyorum. Belki de futbola dair hayalleri, ümitleri, hedefleri yıllar önce tükenmiş bir “genç yetenek” eskisi olmanın verdiği burukluk ve bezginlikten…
Gördüklerimin etkisi ve hayranlığı ile sonraki birkaç gün etrafımdakilere 14 yaşındaki bu golcüden bahsettim durdum. O yaştaki pek çok oyuncunun yeteneklerine hayran olunabilir ama beni Artun’da asıl şaşırtan ve etkileyen 14 yaşında olup da nasıl bu kadar “olmuş”, olgunlaşmış, futbol yapısı oturmuş olmasıydı. Gerçekten de öyleydi, sanki sahada bir Christian Vieri, bir Adriano vardı. Zaten, 11 yıldır onu tanıyan ve altyapıda yıllarca beraber oynayan Selahattin Özcan, “Daha o yaşlarda bizden çok farklıydı, gelişmişti. Aramızda Artun’a Adriano derdik” diyor. Altyapıda beş yıl hocalığını yapan ve Artun’da çok emeği olan Tuncay Mocan da bu benzetmeye o dönemlerde “Düzenli yaşar ve kendisine iyi bakarsa, “Türkiye’nin Adriano’su değil, Avrupa’nın Artun’u olur!” diye katkı yapmış.Daha fazla araştırmadım o zamanlar ama bu 9 numaralı delikanlıyı aklıma kazıdım.
Artun’u bir sonraki izleyişim, 19 Mayıs Dış Saha’daki o günden yaklaşık üç yıl sonra,genç milli takımda oldu. 2010’da Lihtenştayn’da düzenlenen U-17 Avrupa Şampiyonası’nda Türkiye’nin takım kaptanı olarak boy gösterdi. Yunanistan’a iki, Çek Cumhuriyeti’ne de bir gol attı ve o güne kadar çıktığı en üst platformda daiyi bir sınav verdi.Genç milli takımlara gittiği zaman da,“Yapabilir mi?” diye çok sorulduğunu anlatan Tuncay hoca, “Oranın zor olduğunu biliyordum ama Artun’a güveniyordum ve o başardı. Her seviye atladığında da başardı.Süper Lig’de de çok gol atmaya devam edecektir. Yeter ki ona inanılsın veforma verilsin” diyerek öğrencisine güvenini gösteriyor.
Rakamlar da Tuncay Mocan’ı destekliyor. 15 ile 20 arasındaki yaş kategorilerinde toplam 69 kez milli takım forması giyen Artun, 38 gol attı. Bu maçların çoğunda da kaptanlık yaptı.Önümüzdeki yaz Türkiye’de düzenlenecek olan U-20 Dünya Kupası’nda milli takımın en büyük kozlarından biri olacak.
İster kulüp, isterse milli takım olsun altyapıda parlak bir grafik çizen Artun, “geleceğin yıldızı” olarak A takım kapısına daha 17’sinde dayandı. Gençlerbirliği,çok şey beklediği genç golcüsü için kulüp politikası olarak uyguladığı kiralama yöntemine gitti ve Artun’un, “Şu ana kadarki kariyerimde kırılma noktasıydı” dediği Hacettepesporgünleri başladı. “Başlangıçta kötüydü. İlk sezon çok zorlandım” sözleriyleözetliyor Artun, sadece 9 maçta ilk 11 oynadığı, üç gol atabildiği ve 3. Lig’e düşen Hacettepespor’daki ilk sezonu… Ama 2011-2012 sezonu onun için harika geçti. 11’in direkt forveti oldu, 24 gol attı ve gol krallığını kazandı.
O sezon, Mart 2012’de Yenimahalle’de oynadıkları Kastamonuspor maçını izlemeye gittim. Yedekte olduğunu görünce, “Tüh” dedim ama hayıflanmam boşunaymış. Teknik direktörü Tarık Daşgün onu son yarım saatte oyuna aldı ve Artun iki gol attı… Beş sene önce izlediğim 14 yaşındaki çocuk daha bir kavileşmişti. Omzunu, boyu posu kendisinden ufaklarla oynuyormuşçasına yine sert koyuyor, yere daha da sağlam basıyordu. Attığı gollerden sonra sevinci ise yine aynıydı; dirsekleri omuz hizasında,yana açtığı ellerini havaya kaldırıp göğe bakıyor…Bu dönemi sorduğumda Tarık Hoca, “Hacettepe’de geçirdiği dönem fiziksel ve mental eksikliklerini gidermesini sağladı” yanıtını verdi. Artun, sert bir ligde darbeye karşı koymayı, sert markajda mücadeleyi de görmüş oldu.
Pek çok takımın aksine gönderdiği futbolcularını iyi takip eden Gençlerbirliği, Artun’u 3. Lig’de unutmadı ve bu sezon başında Fuat Çapa onu A Takım kadrosuna aldı.Üstelik alışılanın aksine Artun’a klasik genç oyuncu muamelesi yapmıyor; oyuna sokmak için üç farkı beklemiyor;zor maçta da 11’de oynattı, takım yenikken de sahaya sürdü. Artun Gençlerbirliği’nde genç oyuncu olarak değil, takımın hücum silahlarından biri olarak kendini kanıtlamaya başladı.
O;topla kavga eden, boğuşan, cebelleşen, topu sürerken çile çekenlerden değil. Topa hakim olan bir oyuncu. Solak olmanın genetik kazanımlarını fazlasıyla taşıyor. Duruşu ve fiziği “Biraz ağır mı?” sorusunu akla getirmesin, özellikle kısa mesafede patlayıcı sürati çok iyi. Eksilerine ya da kendisine yapılan uyarılara baktığımızda Tuncay hocanın ve takım kaptanı Cem Can’ın dikkat çektiği kilo alma potansiyeli (kötü de olsa yine Adriano benzerliği) söz konusu. “Bunun bilincinde sezon başı Gençlerbirliği’ne geldi” diyor Cem Can. “Gelmeden önce de çok çalışıp kendisini lige hazır hale getirdi. Şimdi fizik olarak daha iyi durumda.”
Diğer takım arkadaşları da onu hem övüyor, hem de ona yol gösteriyor. Aykut Demir “Artun çok yetenekli bir arkadaşımız. Ayrıca, son vuruşları ve fiziği çok iyi” derken “Ama fiziğini daha iyi kullanmalı. Defans oyuncularını daha çok zorlaması lazım; antrenmanlarda henüz beni zorlayamadı” demeyi de unutmuyor. Hurşut Meriç de “Sol ayağını çok iyi kullanması nedeniyle özel bir konumda” diyor onun için. “Gün geçtikçe kendisine katacağı tecrübe ile önümüzdeki yıllarda adından sıkça söz ettirecek. Ama bunun için çok çalışması gerekiyor.”
Artun için çalışmak çok da problem değil. Selahattin’in de anlattığı gibi küçüklüğünden beri idmanlarda çalışkan, antrenman harici özel çalışma yapmayı çok seven biri o. Tuncay Mocan “Antrenmanlarda ‘Top Artun’a değmeden gol olmayacak’ diye şart getirirdim, böylece daha çok koşmak zorunda kalıyordu” diyerek onu ne kadar zorladığını anlatıyor. Bu durumun getirisini de yine eski takım arkadaşı Selahattin anlatıyor. “Top ayağına geldiğinde gol olacağını tahmin edebiliyorduk. Hemen hemen her maç gol atıyordu.”
Tüm bunlar onu şımarık bir genç yapmış mıydı? Yanıt yine Selahatten’de: “Çok iyi bir takım arkadaşıdır. Maçlarda idmanlarda sürekli olumlu konuşur, motivasyonumuzu kaybetmememizi sağlardı. Herkese yardım etmeyi severdi. Her zaman çok saygı gören biriydi.”
Soğukkanlılığı ve yüksek özgüveni Artun’un bazen “fazla rahatsın, önemsemiyorsun” tepkisiyle karşılaşmasına neden oluyormuş. Mahalleden abisi ve berberi Hasan Okyay, “Artun’un çocukluğundan beri çok olgun biri” olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Çocukluğunda da kendine güveni yüksekti. Gençlerbirliği’ne seçildikten ve milli takımlara gitmeye başladıktan sonra işin ciddiyetini daha çok farketti, o kadar. Mahallemizin en küçüğü olmasına rağmen hayatımda gördüğüm en olgun çocuklardan biriydi. Her zaman kendisinden büyüklerle arkadaşlık ederdi. Neşelidir çok, espri yeteneği o zamandan gelişmişti. Zeki olduğunu belli ederdi, kısacası adam olacak çocuktu.”Bir de mesleki notu var Okyay’ın. “Saç konusunda Artun en yenilikçi müşterilerimin içinde ilk 5’e girer. Tarzı her dönem idol olmuştur. Dış görünüşüne çok fazla önem verir.”
Ankara Bahçelievler’de geçmiş Artun’un çocukluğu. Ankaralılar bilir Çankaya, Tunalı, Bahçeli’nin çocukları Mamak, Altındağ, Ulus, Keçiören’de büyüyenlerden biraz farklı olur; daha bir kentli, daha bir şehirli olurlar. Hayatı daha olgun ve rahat göğüslerler. Yani “Ankara bebesi” olmasından ziyade “Bahçeli çocuğu”dur Artun.
Öyle Galatasaray’mış, Fenerbahçe’ymiş, Beşiktaş’mış çok derdi değil. Ama illa olacaksa da olgunlaşmadan, kendini tam anlamıyla kanıtlamadan İstanbul’u aklından geçirmiyor. Zaten ufak yaşlarından beri hep takip edilen, istenilen biri olmuş. 13-14 yaşlarındayken Portsmouth’un da aralarında bulunduğu bazı Avrupa kulüpleri Artun’u yaz kamplarına davet etmiş ama gitme fırsatı olmamış.
2000 yazında birinci sınıfı tamamlayan bir ilkokul öğrencisi olarak Gençlerbirliği Futbol Okulu’na kaydolan ve altı yıl önce 19 Mayıs 1 Nolu Dış Saha’da gördüğüm o çocuk, Beştepe’de 13 yıldır doludizgin gelişimini sürdürüyor.Çömezliğinden şimdilik 99 numarayı giyiyor ama çok değil yakında 9 numarayı sırtına geçirir. Bu sezon Süper Lig’de sık sık forma ve süre buldu,Türkiye Kupası’nda yaptığı hat-trick’lerle gündeme geldi. Sezon sonuna kadar oynayacağı maçlar ve U-20 Dünya Kupası’yla “Lig topçusu” olma yolculuğunu tamamlayacak. Artun, bu yolculuğun sonunda “Türkiye’nin yeni golcüsü olur” beklentisiyle genç yetenek olmaya devam da edebilir.
Alt ligler, kulüpten kulübe dolaşan, bir türlü tutunamayan, çocukluk hayalleri yıkılan ve nihayetinde birer kaybedene dönüşen sayısız “geleceğin yıldız adayı” olmuşlarla dolu. Önemli altyapılardan çıkanlarda bu düşüş ve yıkım doğal olarak daha büyük olur. Yaşıtlardan önde olunca o üstünlük hep sürer, profesyonellikte de devam eder diye düşünülür. Beklentiler ne kadar büyükse, yıkılışlar da o kadar dramatiktir.
Kişiliğine, gelişimine, yeteneklerine, yetiştiği ve oynadığı kulübe bakınca Artun için “büyük laflar” etmeye, umutlanmaya fazlasıyla hakkımız var.Hasan Okyay’a verdiği söz de bunun bir kanıtı. “Artun, U-16 Ukrayna Viktor Bannikov Turnuvası’nda altın krampon kazanmıştı. ‘Senin için saklarım’ deyip istemiştim. O da, ‘Daha iyisini aldığımda vereceğim’dedi. Daha büyük başarılarını bekliyorum. Alacağım o kramponu.”
Genç golcüye kısa sorular sorduk, kısa cevaplar aldık, Messi’ci değil Ronaldo’cu olduğunu öğrendik
Tek forvet mi, çift forvet mi?
Tek forvet. Çünkü daha çok boş alan buluyorum ve daha rahat oynuyorum.
Gol mü, asist mi?
Kesinlikle gol! Küçüklüğümden beri lakabım “golcü”… Ama çok bencil de değilimdir, daha müsait arkadaşım varsa topu ona çıkarırım.
En önemli özelliklerin?
Gol vuruşlarım, ayrıca kaleye sırtım dönük de oynayabilmem…
Eksiklerin neler?
Devamlılığımı ve kondisyonumu daha da artırmam gerekiyor; bunun için çalışmalar yapıyorum.
En sevdiğin gol pozisyonu?
Ceza sahasına sağ çaprazdan girip, sol ayağımla uzak köşeye iç-üst vuruş…
Gol kaçırdığında oyundan düşer misin, özgüvenin kırılır mı?
Oyundan düşmem ama az da olsa aklımda kalır. Özgüvenim asla kırılmaz, aksine içimdeki gol atma isteği daha da kabarır.
Süper Lig’de direkt oynamaya başladığında hedefin kaç gol?
İlk başlarda 10 gol olabilir. Ama sonraki sezonlarda daha çok gol atmayı hedefliyorum.
Beraber oynamak isteyeceğin orta saha oyuncusu?
Türkiye’den Soner Aydoğdu. A takıma çıktığımda o Trabzonspor’a transfer olmuştu. Avrupa’dan ise asistleri ve özellikle ara pasları nedeniyle Mesut Özil’le oynamak isterim.
Lider olmak mı, yıldız olmak mı?
İki özelliği de taşıdığım söylenir. Hem yıldız olmak hem de lider olmak.
İdolün?
Yok.
Üç büyükler mi, Avrupa mı?
Üç büyüklere gitmek gibi bir amacım yok. Temel hedefim Gençlerbirliği’nde 11 oynamak ve sonra da Avrupa’ya transfer olmak. Ülkemi Avrupa’da en iyi bir şekilde temsil etmek isterim.
La Liga mı, Premier Lig mi?
Oyun tarzıma daha uygun olduğu için La Liga.
Messi mi, Ronaldo mu?
Ronaldo…
Tarık Daşgün diyor ki…
Hacettepesporteknik direktörü eski öğrencisini hem övüyor, hem de kendi deneyimlerini ortaya dökerek uyarıyor
Artun’un en büyük özelliği müthiş sol ayağı. Gol pozisyonlarında sol ayağı ile yaptığı bitirici vuruşları onu Türkiye’de en üst seviyeye getirecek. Bununla birlikte gol bölgelerine yaptığı süratli koşular ve fiziğini çok iyi kullanması da onun önemli özelliklerinden. Oyun içindeki agresifliğini ve hava toplarındaki hakimiyetini de daha fazla geliştirdiğinde Türk futbolu müthiş bir golcü kazanacak. Artun, mental gelişim olarak da eğitimini çok iyi almış ahlaklı, karakterli ve kişilikli bir yapıya sahip. Yaşadığım tecrübeleri, büyük takımlara gitme yolundaki doğru ve yanlışları sohbetlerimizde ona sıkça anlatarak destek olduğumu düşünüyorum. Burada önemli olan onun bunları değerlendirerek kendi spor yaşantısına yansıtması. Şu ana kadarki görüntüsü de Artun’un doğru yolda olduğunu gösteriyor.
Okuyucuların Tercihi
Copyleft 2015 - klasspor.com. "İnsan beyninin ürettiği hiçbirşey bize ait değildir." Klasspor editörleri ya da yazarları tarafından üretilmiş tüm haberleri, yazıları, fotoğrafları ve videoları sormadan, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.Kaynak gösterirseniz o sizin güzelliğiniz olur. Göstermeyene küfür, gösterene teşekkür etmiyoruz.
klasspor.com basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Sitemizde yapılan tüm yorumlardan yazarları mesuldür. Boşuna hukuki süreç yaşamamak için biz kontrol etmeye çalışıyoruz ancak gerekli durumlarda IP adresleri "Aman tanıdıktır" diye düşünülmeden savcılara verilebilir.