Sezonun ilk haftasında gazetelerde Kasımpaşaspor’un tam sayfa ilanları yayımlandı. Futbolcular çağanoz gibi yan durmuş, belalı bakışlarla bakıyorlar. ‘Kasımpaşalıyız biz, bize Paşalı derler’ sloganlı reklamın, milliyetçilikle kabadayılığı harmanlayan bir söylemi var. Milli övüncü ta Fatih’in İstanbul’u alırken gemilerini buradan geçirmesinden başlatmışlar! İstanbul’un işgalinde silahlarını düşmana teslim etmeyen tek birlik Kasımpaşa’dan çıktı diye, Gençliğe Hitabe ilk bu semtte okundu diye övünüyorlar. Futbolla milliyetçiliği buluşturdukları nokta: 1921’de ilk maçlarında işgal kuvvetlerini 11-4 yenmeleri ve Türk Bayrağı kullanma hakkına sahip nadir kulüplerden biri olmaları. Fatih’in amfibik harekâtıyla kurulan bağlantı tuhaf tabii. Reklamdan bize dik dik bakanlar arasında Fabian Ernst, Isaksson, Dimitrov, Pintos falan olunca da milli kostaklanma biraz tuhaf kaçıyor… Yine de Kasımpaşa’nın milliyetçi hamasete soyunmasının arkasında bir hikâye bulabilirsiniz neticede. En azından, kuruluşunda Karakol Cemiyeti’nin yani Teşkilat-ı Mahsusa’nın dahli olduğunu biliyoruz.
Zamanımızda kulüp imgeleri başlıbaşına pazarlama stratejisinin konusu. Kendine sıfırdan ‘imaj yapanlar’ bile oluyor. Almanya’dan iki örnek vereyim. FC Augsburg 2006’da, yumuşak, fevkalade misafirperver, ‘kutuplaştırmayan kulüp’ imgesi çizdi kendine. Bundesliga’ya kadar çıkmayı başarmalarında, bu imaj hamlesinin payı var. Mainz 05, yıllarca ehemmiyetsizliğin dibindeydi, şehrin yılda bir yapılan karnavaldan başka özelliği olmadığından, ‘karnaval takımı’ diye dalga geçiliyordu. 1980’lerin ortasında, bu imajı sistematik olarak sahiplendiler: ‘Karnaval takımı’ lafını, riskli ve atak futbol oynayan, tribünü neşeli bir kulüp imgesine marka yaptılar. Onlar da bu ‘havayla’ Bundesliga’ya yükseldiler.
Alman futbol kültürünün usta yazarı Cristoph Biermann, kulüp kimlikleriyle ilgili bir yazısında diyor ki: “Her türlü hikâyeyi anlatabilir, onun etrafında basbayağı bir gerçek kurabilirsiniz. Yeter ki hikâyenizi durmadan yeniden anlatmayı ihmal etmeyin. Yani, kendi hikâyenize göre davranmayı…”
Bu sene Gençlerbirliği, nihayet kendi hikâyesini hatırlamış gibi davranıyor ve hikâyesini yeniden anlatmaya emek veriyor. Gençlerbirliği’nin kendine has kimliği, öğretmenler ve (başta öğretmenlerine kafa tutan) öğrencilerce kurulmuş olmasına dayanıyor. Ankara’nın liseli, üniversiteli ve memur muhitinin kulübü olmuş, ta 1960’lara kadar öğrenci-futbolcular oynamış takımda. On yıllarca, asker ve müessese takımlarına karşı şehrin ‘sivil camiası’ olmakla övünmüş. ‘Tahsilli, kültürlü camia’ imgesi, paslansa bile silinmemiş. Gençlerbirliği Yönetim Kurulu üyesi Hakan Kaynar, özellikle bu ‘sivil’ ve ‘şehirli’ kimliğin altını çizmekten yana: “Ankara’yı başkent oluşuyla değil, dışarıdan görülmeyen kendine has insan ilişkileri dokusuyla seven insanlara hitap eden, Ankara’da bir şehirli hayatı kurmaya emek verenlere hitap eden bir kulübüz.”
Reklamla imaj yapmaya değil, kendi hikâyesine uymaya dönük ‘hareketler’ bunlar. Futbol kulüplerine can veren de, fani skorlardan çok, bir hikâye kurmaktır, ve kendi hikâyesine sadakat.
Okuyucuların Tercihi
Copyleft 2015 - klasspor.com. "İnsan beyninin ürettiği hiçbirşey bize ait değildir." Klasspor editörleri ya da yazarları tarafından üretilmiş tüm haberleri, yazıları, fotoğrafları ve videoları sormadan, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.Kaynak gösterirseniz o sizin güzelliğiniz olur. Göstermeyene küfür, gösterene teşekkür etmiyoruz.
klasspor.com basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Sitemizde yapılan tüm yorumlardan yazarları mesuldür. Boşuna hukuki süreç yaşamamak için biz kontrol etmeye çalışıyoruz ancak gerekli durumlarda IP adresleri "Aman tanıdıktır" diye düşünülmeden savcılara verilebilir.