'Jedi' mi olmalı Polat mı?

Site İçi Arama


'JEDİ' Mİ OLMALI POLAT MI?

'Jedi' mi olmalı Polat mı?

Radikal Gazetesi'nden Bağış Erten bugünkü yazısında Ümit Özat ile ilgili ilginç saptamalar yapmış...

8860 Okunma

Radikal Gazetesi'nden Bağış Erten bugünkü yazısında Ümit Özat ile ilgili ilginç saptamalar yapmış...

İşye o yazı...

'Jedi' mi olmalı, Polat mı?

Futbol dünyasının kendini ifade yetisi konusunda bir kısırlık var malumumuz. Tekrarlamaya lüzum yok.

‘Önümüzdeki maça’ baka baka kuruduk kaldık. Yıllar önce Akif Kurtuluş’un ‘Takımdan Ayrı Düz Koşu’ (İletişim, 2001) kitabında yazdığı ‘Pazar Akşamı Futbolcuları’ yazısından bu yana değişen çok az şey var. Hâlâ ‘1’ de puan ‘3’ de puan olmasına rağmen inatla puan ya da ‘puanlar’ almaya çalışanlarla dolu ortalık ve ne yazık ki ikisini birden almak henüz mümkün değil!

İşte bu edebiyat çölünde, arada sırada da olsa vahalar görüyoruz. O vahaların bazıları serap çıkıyor, ama bazılarından kana kana içmek geliyor içimizden. Benim gözümde bu vahalardan ikisidir Şenol Güneş ve Aykut Kocaman. Yaptıkları ettikleriyle değil, ya da sadece onunla değil, söyledikleriyle de saygıya değer iki isim. Ama ne yazık ki -kim soktuysa- aralarına bir kara kedi girdi. Fenerbahçe-Trabzonspor maçından sonra da yazdım. Onlar birbirlerine ne söylerse söylesin bilmeliler ki, bizim gözümüzde turşunun limonla mı, yoksa sirkeyle mi daha lezzetli olacağı yüzünden kavga edip duran Neşeli Günler filminin Adile Naşit’i ve Münir Özkul’u gibiler. İşin kötüsü onlar öyle yaptıkça necip Türk basını da aynı filmde yalan dolan ve abartılarıyla ünlü ama son raddeye gelince “Durun siz kardeşsiniz” diye bağıran Şener Şen rolüne soyunuyor. Gerçi ona bile soyunmayıp düpedüz Ali Şen (Aktör olandan bahsediyorum) gaddarlığına geçen de var. Neymiş efendim, göz göze gelmemişler. Samimi bir el sıkışma değilmiş. Birbirine kırgın iki insanın yan yana geldiğinde sarmaş dolaş olduğu nerede görüldüyse...

Haftanın ‘vaha değil serapmış’ dedirten ikinci vakası ise birincisi gibi mutlu sonla bitmedi. Ümit Özat’ı haftalardır üzüntü ve kahır içinde izliyoruz hepimiz. Bir futbol emekçisi olarak Ankaragücü sarmalında nasıl sıkıştığını, nasıl çaresizleştiğini her hafta açıklamalarından okuyoruz. 2009’da Ümit kalp krizi geçirdikten sonra Tanıl Bora “Ümit Özat: ‘Başka’ bir adam” yazısında şunları yazmıştı onun için: “Mahrumiyetten gelmenin azmiyle, olağanüstü çalışkan. Hem madenci misali çalışkan, hem maharetini geliştirmeye bakan sanatkâr misali çalışkan.”

Ama ne oldu? Birkaç haftadır karşımızda ‘İlyas Salman’ değil, ‘Polat Alemdar’ bulduk. Karanlık kıyafeti, alacalı tespihi, bitmek bilmez duası, hal ve hareketleri derken ‘bambaşka’ bir adama döndü Ümit Özat. Oysa biz onun o ‘başka’ halini sevmiştik, bu halini değil. İbrahim Üzülmez’le, Şenol Güneş’le, Aykut Kocaman’la, Ümit Bozkurt’la akraba olduğunu düşünüyorduk, Bülent Uygun’la değil.

Sözü buradan alıp başka bir yere, biraz sinema-futbol tarihine götürüp getirelim. Bu memleketin izlemeye doyamadığı filmleri hatırlayalım. Özellikle de 1970’lerin popüler sinemasını. Televizyon kanallarının hâlâ reyting aldığı bazı filmlerin tarihine bakalım. ‘Hababam Sınıfı’ serisi 1975’te başlamış. ‘Tosun Paşa’ ve ‘Aile Şerefi’ 1976 tarihli. ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ 1977’de, ‘Neşeli Günler’ ve ‘Sultan’ 1978’de çekilmiş. Kemal Sunal külliyatının en güzide eserleri de 1975-1985 arasında. Ve biz bugün hâlâ onları izliyoruz. Biz derken ‘AB Plus’tan bahsetmiyorum, bildiğimiz halktan bahsediyorum.

Neden? Çünkü vicdanımız da, espri yeteneğimiz de, toplumsal dokumuz da, sevdalarımız da hep oralardan besleniyor. Çünkü bu memleketin toplumsal duyarlılığının en üst düzeyde olduğu dönem o dönem. Çünkü hayatla sinema en çok o zamanlar aynı sempatik dili konuşuyor.

HER YERDE VUR-KIR-PARÇALA
Ne yazık ki son zamanlarda eskisi gibi revaçta değiller. Arada hâlâ yan gözle bakıyoruz, ama bizi Yaşar Usta’lar, Sultan’lar, Şaban’lar, Asiye’ler, Tellioğulları, Mahmut Hoca’lar, Ziya’lar, Ferit’ler çok ilgilendirmiyor. Polat Alemdar’cıyız, Ezel’ciyiz, Muhteşem Süleyman’cıyız artık.

Bunun futbolla ne ilgisi var? Bence fazlasıyla ilgili. 1970’lerin popüler kültür ikonu sinemaydı, artık futbol da bu pastadan pay tırtıklıyor. O yüzden rol modelleri iki taraftan da besleniyor. Futbola karanlık adamlar çöktükçe futbolcular da onlara benziyor. Tribünler öfke doldukça sinemada ve TV dizilerinde de ‘Vur, kır, parçala’ geçer akçe oluyor. Gencecik futbolcuların yanında yöresinde hep korkutucu insanlar var. Hal böyle olunca ‘At-avrat-silah’ yeşil sahaların hâkimi oluyor. Düşünün, ağzından çıkanı kulağı en iyi duyan adamlardan biri olan ve çalışkanlığıyla örnek gösterdiğimiz Ümit Özat bile onlara meylediyor.

İşte bu yüzden Şenol Güneş’le Aykut Kocaman’ın o el sıkma sahnesini ben çok önemsiyorum. Ya da Ümit Özat’ı tekme atarken görürken kahroluyorum. Çünkü onları da ‘o dünyaya’ kaptırmayı göze alamıyorum. Yine 1970’lerin efsane filmlerinden birinin, Star Wars diliyle söyleyelim. Gücün karanlık yanı hepimizi bir girdap gibi çekiyor. Oysa Jedi olmak daha onurlu değil mi? Şunun şurası kaç Jedi’mız kaldı ki! Mastır Yoda ne demişti: “Gücünü bilgeliğe ve savunmaya harcar bir Jedi, saldırıya değil asla.”

FUTBOLUN FARKLI İSTATİSTİKLERİ
Gariptir, futbolda istatistik deyince, nedense maç içinde topçuların ne kadar koştuğu, kaleye atılan şutların kaçının isabetli olduğu, topun hangi alanda oynandığı gibi sadece maça dair bilgiler geliyor aklımıza. Oysa pek çok farklı analiz yapmak mümkün. Bakın, 30 Avrupa futbol ligini kapsayan bir araştırmada neler çıkmış?

Avrupa’da bir takımda ortalama 24.5 oyuncu var. Bunların sadece 5.2’si 21 yaş altı. 8.1’i 1,85’ten daha uzun. 5.7’si aynı kulüpte yetişmiş. 7.2’si başka bir ülkeden gelmiş. 9.3’ü yeni transfer.
Ortalama yaşa baktığımızda en yaşlı takımlar Güney Kıbrıs (28.2 yaş), İtalya (27.3) ve Yunanistan’da (27.2). En gençler ise Letonya (23.1), Estonya (23.9) ve Hırvatistan’da (24.3).

Kendi yetiştirdiği oyuncular açısından takımlara baktığımızda en çok altyapıya önem veren ülkeler İzlanda (% 50), Estonya (% 41) ve Slovakya (% 40). En az önem verenler ise Portekiz (% 6.4), Türkiye (% 8.9) ve İtalya (% 8.9).

En çok milli oyuncu İngiltere’de (% 61.1) top koşturuyor. İkinci Almanya (49.6), üçüncü İtalya (45.4).

Futbolcuların bir takımda en uzun süre kaldığı ülke ise İsveç (3.19 yıl). İkinci İspanya (2.97), üçüncü ise Almanya (2.95).

Çarpıcı değil mi? Sadece birazcığını verdiğim şu rakamlardan bile bir sürü makale, bir o kadar da değerlendirme çıkmaz mı?


Boks’ta sular durulmuyor
Metin Gören adı ölümsüzleşti
Durali Akpınar'ın acı günü
Gençlerbirliği'nin yeni transferi antrenmana çıktı
Arif Ölmez'den flaş açıklama...
Trabzonspor'dan Gençlerbirliği'ne arka kapı oyunları!
Facebook Yorumları
Facebook üzerinden yorum var.
Site Yorumları
YORUM YAZ
Adınız:
Yorum:
Okuyucularımızın görüşleri bizim için çok önemlidir.
İçinde küfür, hakaret, tehdit, aşağılama bulunmayan; aynı bilgisayardan farklı isimler ile yazılmayan tüm yorumlar yöneticilerimizin onayından geçtikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.