Akademide öğrenilenlerle gerçek hayat pratiklerinin genellikle uyuşmadığına inanılır. Okulda öğrenilen "ideallerin", Türkiye gibi hızlı değişimlerin ve günübirlik planların yapıldığı ülkelerde önemsenmemesi, uzun zamandır liyakat sorununu beraberinde getiriyor. Hemen her alanda olduğu gibi siyasetin ve feodal ilişki ağlarının gerçekliği belirlediği futbolda da işin teorisi üzerine yıllarca kafa yoran, eğitimli ve birikimli insanların varlığı görmezden geliniyor.
Özcan Bizati, alt liglerde geçen futbolculuğunun ardından ODTÜ ve Ankara Üniversitesi’nde aldığı eğitimlerle doktoralı bir antrenman bilimleri uzmanı. 2000’li yılların başlarında büyük çıkışlar yapan Ersun Yanal’ın takımlarında yardımcı antrenörlük yapan akademisyen, bu sezon var olma savaşı içindeki Gençlerbirliği’ne teknik direktör olarak döndü. Takımın başına geçmesinin ardından İstanbul’da Fenerbahçe’ye karşı aldığı galibiyetle ismini birçok kişinin duyduğu Bizati; Mert Nobre, Mustafa Kaplan ve Mehmet Altıparmak’tan sonra Gençlerbirliği’nin başına geçen dördüncü teknik direktör oldu.
Goal Türkiye 'ye verdiği demeçte, ligin bitimine sayılı haftalar kala bir kurtarıcı olarak çağırılınca hiçbir şey düşünmeden gelmeyi kabul ettiğini söylüyor:
“Gençlerbirliği'nin içinde bulunduğu durum benim canımı yakıyordu. Daha önce burada çalışmışsınız, geçmişini biliyorsunuz, daha iyi yerlerde olması gerektiğini ve potansiyelini biliyorsunuz. Dolayısıyla çekinceleri düşünecek durumda değildik."
Bizati, göreve geldiği ilk gün kaybolan kolektif ruhu ve öz güveni yeniden canlandırmak için gerektiğinin farkına varmış:
“Bir kıvılcım yakıp onun etrafında ısınmaya ve birlikte hareket etmeye, birliktelik duygusunu artırmaya geldik. Herkes bu takım için düştü diyordu. Ama benim için yaşıyordu. Bir an önce bu duygudan uzaklaşmak gerekiyordu. İlk olarak mental açıdan ayağa kaldırmamız gerekliydi tabiî.”
Mental dokunuşların kısa sürede kendisini gösterdiği Gençlerbirliği, Bizati’nin gelişinin ardından geçen beş haftada ligin en çok puan toplayan dördüncü takımı oldu. Ancak sadece mental dokunuşlar değil, taktiksel dokunuşlar da dikkat çekiciydi. Topla oynama süresi azalan takım, daha pragmatik bir oyunu tercih etti. Rakibi birinci bölgede karşılayan, ikinci ve üçüncü bölgelerde yoğun bir baskı uygulamayan Gençlerbirliği’nin - Fenerbahçe maçındaki birkaç dakikayı ve Ankaragücü maçındaki son yarım saati saymazsak - henüz uzun süreli yenik duruma düştüğü bir maç olmadı.
Bizati’ye bu oyun tarzının uzun süreli yenik durumdayken nasıl şekilleneceğini sorduğumuzda Ankaragücü maçının son 15 dakikası örneğini veriyor:
“Biraz zamanımız olsaydı tüm maçları Ankaragücü'ne karşı oynadığımız son 15 dakikalık oyun gibi oynamak isterdik. Yani sahanın her tarafında pres yapan, kendine güvenen ve risk alabilen.
"Fakat şu an ligdeki konumumuz ve sürecin kısalması itibarıyla biz daha çok sonuç odaklı bir oyun oynamak zorundayız. O sonuç odaklılık, sıklıkla geride kapanmayı, hızlı çıkışları, birinci ve ikinci bölgeler arası rakibi karşılamaları beraberinde getirecek.”
Kapalı savunma yapmayı sevmediğini söyleyen Bizati'ye göre, mevcut oyun yapısı kadrodaki oyuncuların da iyi yönlerini ortaya çıkarıyor. Son dönemin dikkat çeken stoperi Arda Kızıldağ, bunun en önemli örneklerinden birisi. Az pasla sonuca ulaşma işinin daha değerli olduğuna inanan Bizati, pasın bir değerinin olması gerektiğini iddia ederken, topa sahip olma istatistiklerini etkileyen yan pasları pas olarak kabul etmediğini söylüyor. Yeni oyun sisteminde Sefa Yılmaz ve Daniel Candeias’ın az paslı direkt geçişlerde daha etkili olması skor katkılarına da yansımış durumda.
Kondisyon ve antrenman bilimi Bizati’nin uzmanlık alanı. “Akademik bilgiye gerçekten sahipseniz ve bunun nasıl kullanılacağını biliyorsanız bu, işinizi sahada fazlasıyla kolaştırır,” diyen Bizati, alt liglerde geçen bir futbolculuk geçmişinin ardından menisküs sorunu yaşayınca teknik direktör olmaya karar vermiş. Akademik çalışmalarına devam ederken pro-lisans sürecini de başlatmış. İskoçya Futbol Federasyonu’nun antrenörlük eğitimlerine katıldığını söyleyen Bizati, David Moyes’un kendisine çok şey kattığını söylüyor. Bununla birlikte kariyerine yön veren en önemli ismin bir dönem birlikte top oynadıkları ve çalıştıkları Ersun Yanal olduğunu özellikle vurguluyor:
“Saha içinde Ersun Hoca'dan çok destek gördüm. Onunla Üçüncü Lig'de oynamıştık, yan yana oynardık hatta. İlk antrenörlük çalışmalarını bizim üzerimizde denerdi, vizyonuyla bana çok katkısı olmuştur. Ersun Hoca bana iyi bir rol model oldu ve önümü çok açtı.”
2000’lerin ilk yılları Türk futbolunun kulüpler ve millî takımlar düzeyinde belki de en başarılı dönemiydi. Galatasaray’ın kazandığı UEFA Kupası ve Süper Kupa’yı, Millî Takım’ın Dünya Kupası ve Konfederasyon Kupası üçüncülükleri izlemişti. 2002-03 sezonunda Bizati’nin bir parçası olduğu Yanal'lı Gençlerbirliği de ligi üçüncü bitirmiş, UEFA Kupası’nda çeyrek finalin kapısından dönmüştü. O zamandan bugüne özellikle son yıllarda yapılan futbolcu ihraçlarına rağmen, ülke futbolunun kalite olarak Avrupa’nın çok gerisinde kaldığını söylemek mümkün. O dönüşümü hem akademik alanda hem de sahada yakından takip eden Bizati için ise bu gerileme yeterince hızlanamamakla ilgili:
“Gerilemedik aslında. Biz de hızlandık, ama Avrupa bizden çok daha hızlı. Onlara yetişemiyoruz. Bizim futbolumuz o döneme göre gerçekten gelişti, ancak Avrupa futbolu çok daha hızlı geliştiği için fark açıldı.
"Geçiş oyununda ve alttan oyuncu yetiştirmek konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Hazır yemeye başladık ve üretmiyoruz. Teknik direktörlerimiz artık sadece A takımdan sorumlu olmamalı. Alta kadar giden zincirleme bir reaksiyon gerekiyor. Zincirleme bir eğitim gerekiyor. Zincirleme çalışmalar gerekiyor.”
Kulüplerdeki günü kurtarmaya yönelik kısa vâdeli planlar teknik direktör sirkülasyonunu da doruğa çıkarmış durumda. Gençlerbirliği’nin bu sezon dördüncü teknik direktörü olarak bunun futboldaki en büyük yapısal sorunlardan biri olduğunu vurgulayan Bizati, kulüplerin dış etkiye fazlasıyla açık ve sabırsız yapılar olduğunu söylüyor:
“Bir hoca geliyor, ama üç ay mı, beş ay mı, yoksa üç gün mü çalışacak belli değil. Mesela Premier Lig'de bu sezon boyunca üç teknik direktör değiştirilmiş. Türkiye'de ise 27’yi bulmuş bu sayı. Bir takımda dört-beş hoca değişiyor. Bu inanılmaz bir yapı bozukluğu.
"Kulüplerimiz ve hocalarımız buna alışmış durumda. Seyirci de alışmış durumda. Tabiî ki gelen hocalar da kendilerini kurtarmayı düşünüyor. Güvendiğin, doğru hocayı getirip beş yıllık bir sözleşmeyle şans vereceksin. Düşsen de kalsan da arkasında duracaksın. Eğer inanıyorsan. İnanmıyorsan zaten bunlarla uğraşmanın bir anlamı yok.”
Okuyucuların Tercihi
Copyleft 2015 - klasspor.com. "İnsan beyninin ürettiği hiçbirşey bize ait değildir." Klasspor editörleri ya da yazarları tarafından üretilmiş tüm haberleri, yazıları, fotoğrafları ve videoları sormadan, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.Kaynak gösterirseniz o sizin güzelliğiniz olur. Göstermeyene küfür, gösterene teşekkür etmiyoruz.
klasspor.com basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Sitemizde yapılan tüm yorumlardan yazarları mesuldür. Boşuna hukuki süreç yaşamamak için biz kontrol etmeye çalışıyoruz ancak gerekli durumlarda IP adresleri "Aman tanıdıktır" diye düşünülmeden savcılara verilebilir.